Obir Victoria's Secret meleği. 1981 doğumlu, Brezilyalı, boy: 1,78. Saçlar: kahverengi. Gözler: mavi. Ölçüler: 86-61-89. Ayakkabı numarası: 39 15 yaşında Brezilya'nın süper modeli seçilmiş. Portekizce, İngilizce, Fransızca ve İtalyanca biliyor. Üzerinize afiyet, dünyanın en çok kazanan üç modelinden biri. Ve o 'Var Mısın Yok Musun' için yurdumuza ayak bastı. Cuma gecesi Al Jamal'de şerefine parti verildi. Bu ara her yere ve her şeye geç kaldığım için Lima partiyi terk etmeden 3 dakika önce Al Jamal'den içeri girdim. Tanıştık, önce gülümsedi sonra öptü... Mavi gözlerinde mutluluk vardı ve gitti... Cumartesi günü Acun'u aradım, dedi, " Saat 4'te Four Seasons Otel'deyiz, var mısın, yok musun?"
BÜYÜLÜ İSTANBUL
Varım ve yoldayım... Arabada Lima hakkında edindiğim küçük bilgileri düşünüyorum. Sonra da az önce kahve içtiğim Ayla'nın sözlerini: "Kadın çok güzel ama güzellik kime yetmiş ki! Onun da sıkıntıları, takıntıları, korkuları, aldatılmışlıkları vardır." E, vardır tabii! O sırada cebim çalıyor, Murat! "Ayşe ne yapıyorsun?" "Adriana Lima'yla beş çayına gidiyorum." "Allah rızası için kezzap döksene, Adriana, lima lima olsun. O ne güzellik, ayıptır be!" Gülüyorum... Four Seasons'a ilk gelişim. Lobiye giriyorum, daha kahramanlarımız yemektelermiş. Dışarısı güneşliymiş, manzaraya nazır oturmak ister miymişim? Dışarıya açılan kapının önüne varana kadar "Hadi bitse de gitsek" diyor içim. Kapı açılıyor, denize sıfır manzaraya ayak basıyorum. Kiminle buluşacaktım dediniz? Adriana Lima mı? Pardon! İnşallah daha da gecikirler. Yemeğin üstüne iki tur Türk kahvesi içip, konuşmalara doyamazlar. Ben buranın keyfini çıkarmak istiyorum. Denize ennn sıfır masayı seçiyorum, koltuğa yayılıyorum. Güneş var ama soğuk! Hani benim gibi, hayatımdaki birçok şey gibi... Öyle büyülü bir güzellik ki karşımdaki, 'İstanbul' diyorlar kendisine. Hava yarı bulutlu, vapur sesleri fon müziği yapıyor. Yan koltukta oturan genç adam gözünü cep telefonundan ayırmıyor. O da telefonundan büyülenmiş herhalde. Deli mi ne? "Kaldır kafanı, bak etrafına, bu anı yaşa doya doya" diyesim geliyor, sonra gidiyor.
MEET AND GREET
Telefonum çalıyor, Acun ve Adriana otele giriş yapmışlar. Acun yine bildiğiniz gibi hareketli, rahat ve tatlı. Tekneyle karşı kıyıdaki Körfez'de balık yemişler. Adriana Lima balıklara doyamamış, Şimdi ne var? Tanışma, hoş beş etme yani ennn havalısından söylersek, 'Meet and Greet bebeğim!' Adriana Lima krem rengi pardösüsü, mini topuklu burnu sivri siyah ayakkabıları, açık saçlarıyla karşımızda. Biraz hasta, cam bardakta ballı ıhlamur içiyor. Beni görünce gülümsüyor yine, "Nasılsın?" diyor. Herkes onun ne kadar mütevazı, samimi, ailesine düşkün ve kaprissiz olduğundan bahsediyor. O kadar güzel bir kadın ki, kıskanmıyorsunuz bile çünkü güzel ve uzak değil, güzel ve şımarık hiç değil. Güzel ve insan, güzel ve iyi bir kadın besbelli. Basın toplantısından sonra fotoğraf çekimi başlıyor. Ayaküstü konuşuyoruz. Soruyorum: "Aynaya baktığında beğenmediğin bir yanın var mı?" Cevap: "Olmaz mı, mesela saçlarımdan nefret ediyorum, o kadar kuru ki! Ne yapsam olmuyor, şekillendirmek de çok zor." Peki güzellikte kendisine 10 üzerinden kaç verirdi? "10 verirdim" diyor ve ekliyor: "Ama görünüşüme değil, çünkü benim ailemden öğrendiğim güzellik anlayışı bu değil. Sağlıklıyım, yürüyebiliyorum ve hissedebiliyorum onun için kendime 10 verirdim." Ben de kendisine 100 puan verip olay yerini terk ediyorum. Adriana Lima'yı sadece bir fıstık kadın olarak değil, özel bir kadın olarak hafızama kazıyorum. Sen de öyle bil ey sevgili okur.
Yayın tarihi: 26 Ocak 2009, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/26/gny/haber,CA8E1715F310478597FF2B8E5A358E55.html
Tüm hakları saklıdır.