* Dizilerde yer almanızdan olsa gerek sizin oyunculuğunuzun bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum... Tardu Flordun: Dizilerde çok oyunculuk yapıldığı söylenemez...
* Tabii sizi de eleştirecek konumda değilim... Erkan Can: Hayır... Özellikle beni eleştirsinler istiyorum ki; neredeyim, göreyim. Bir bakayım kendime...
* Bir tutukluk mu vardı sizde? E.C.: Yoo... Kendimi yeniden bir eğitime aldım. Bisiklete binmek gibi, kayak yapmak gibi, yüzmek gibi her şeyi hatırlıyorsun ama daha iyisini yapmak gerekli. Bu sahneyi daha nasıl güzel seyrettirebilirim izleyiciye düşüncesi. Elbiseyi giydik ama şimdi bir yerlerden sarkıyor. Kendime bakıyorum; neleri kaybetmişiz, ne kadar harcamışız, ne kadar yakıtımız kalmış, nasıl duruyoruz sahnede. Televizyon ya da sinema oyunculuğunda yakın plan çekiyor, sadece yüzünle oynuyorsun. Ama sahnede etli-kanlıcanlı duruyorsun. Elini-kolunu düşünüyorsun, o ara ezber kaçıyor, ezberi yakalıyorsun, o ara ışık sönmesi lazım ve hep düşünüyorsun, beynin istese de boş kalamaz. Yaşıyorsun ve bitiyor, geri dönüşün yok. T.F.: Devamlı bir adrenalin...
* Sizin oyunda da bu çok fazla... T.F.: Sinan Tuzcu yazdı biliyorsunuz. Şöyle düşünmek lazım; yerli yazar ve oyuncu bir arkadaşımız bu işe kafasını yatırmış eksikleriyle, fazlalarıyla... Biz bunu beraber istediğimiz düzeye çıkarmaya çalıştık. O anlamda ben iyi bir metin olduğunu düşünüyorum. İngiltere'de uygulanan 'in your face' akımı var; seyircinin yüzüne, durumu bütün açıklığıyla çarpmak diyebiliriz buna; bu teknikle yazılmış bir oyun. Biz de o akımı biraz araştırdık ve o teknikle oynamaya çalıştık. Tabii birçok oyunda görüyorum, gerçekler biraz törpülenerek seyirciye aktarılıyor. Bizde böyle bir durum yok! Mesela çok küfür var oyunda deniyor ya da lezbiyen öpüşme sahnesi konuşuluyor. Böyle öğeler var ama anlattığımız hikaye Türkiye'nin şu anda ve yakın siyasi tarihinde birebir yaşanan olayların bir yansıması.
* Ama neden bir lezbiyen ilişki? E.C.: Olabilir diye düşünürüz çünkü bu hayatta var. Bunlar hayatın içinden alınan şeyler. Kopuk değil! Direkt insanı yazıyoruz. Bu ilişkiler de var günümüz toplumunda. Hem zaten o da çok göze batıcı değil. Biz mümkün olduğu kadar bunu estetik değerleri gözeterek verdik. Bu estetiği yakalamak da o kadar kolay bir şey değil sanatta. Zaten yakaladığınız zaman hakikaten sanat eseri oluyor. O yüzden mükemmeli arıyor tabii sanat. T.F.: Ve bunun sınırı da yok.
* Muhakkak da... Dediniz ya, oyunda çok fazla küfür olması... T.F.: Ama gerçek bu işte. Bu biraz önce bahsettiğimiz akımın da getirisi. Orada kadınla kavga ederken "Ne yapıyorsun sen aptal" demez adam... E.C.: Şimdi küfür gerektirmeyen bir oyun olsa ve oyuncu da çıkıp küfür etse, yönetmen onu durdurur. Kendi otokontrolümüz var. Yönetmen, yazar ve oyuncular oto sansürü uygular. Toplumu en rahatsız etmeyecek şekilde düşünürler ve o küfürü öyle koyarlar. Bu oyunda bu gerektiği için, söylediğimiz o akım tarzında yazıldığı için stil de bu zaten. Birebir yüzleştirme; tak tak koyuyor, aynı gerçekte olduğu gibi...
* Yani lezbiyen ilişki yerine gay ilişkisi de olabilirdi... E.C.: Olabilirdi.
* Toplum buna hazır mıdır? T.F.: Hazır olmalıdır. Hazır olması için biz bu oyunu yapıyoruz. Zaten bizi etkileyen, tekrar tiyatroya dönmemizi sağlayan tekstir. Yani bu süre boyunca ilk kez tiyatro oyunu teklifi aldık değil ki...
* Peki oyunda en çok ne heyecanlandırdı sizi? T.F.: Yaşanan durumun birebir aktarılması. E.C.: Hatırlayalım, hep aklımızda kalsın durumu. Çünkü hep hasıraltı ettik birçok şeyi.
Yayın tarihi: 7 Aralık 2008, Pazar Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/07/gny/haber,EB55429E280240FBBE679585F25BD9B4.html Tüm hakları saklıdır.