kapat
E-gazete
|
Hava Durumu
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
English
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
7 Eylül 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak
 
24 Saat
24 Saat

Kokmak istemeyen müşterisi için deveyi yıkatıp dişini fırçalattı!

ŞİRİN SEVER
Giriş Saati : 19.07.2008 18:58
Güncelleme : 20.07.2008 02:12
Bir cumartesi akşamı Londra'nın en ünlü restoranı Ivy'ye rezervasyonsuz girmek, Cannes Film Festivali sırasında dolan Hotel Carlton'da son anda bir odaya sahip olmak istiyorsanız, bunu sadece bir kişi başarabilir: Bill Fischer! Röportaj verdiği dünyanın en saygın gazete ve dergileri onu işte böyle anlatıyor. En zenginlerin bile açamadığı kapıları rahatlıkla açan adam... Fischer Travel Enterprises adlı şirketi, dünya jet-seti'nin isteklerini dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar anında yerine getiriyor. Dünyanın herhangi bir yerindeki otelde bütün odalar dolu da olsa yer buluyor. İstediğiniz uçuşa birkaç saat kalsa, tüm koltuklar satılmış olsa bile bilet buluyor. Bu enteresan ve sıradışı adam, geçen hafta İstanbul'daydı. Türkiye'ye gelen müşterilerini emanet ettiği Style isimli seyahat şirketinin sahibi Şirin Bebe Schade sayesinde tanıştık. Boğaz'ın yeni oteli Four Seasons'ı görmek için gelmiş. Kahkahalar atarak sohbet ettik; inanılmaz neşeli, komik hatta makara biri. Ama iş müşterilerini sormaya gelince ketum. Yine de ağzından kerpetenle üç isim çıkardım: Oprah Winfrey, Sylvester Stallone, Barbara Streisand birkaçı. Türkiye'deki müşterilerini ise kesinlikle açıklamıyor...

- Nerelisiniz, nasıl bir ailede büyüdünüz?
- Brooklyn, New York'ta doğdum. Babamın restoranında çalışıyordum...

- Yani garsonluk mu yapıyordunuz?
- Her şeyi. Oranın bütün idaresini ben yürütüyordum. Aynı zamanda davetlere de catering yapıyordu bu restoran. Bazen o partilerde öyle tipler görürdüm ki kesinlikle o partiye ait değillerdi. Dalga geçmek için gider yanlarına sorardım, 'Gelin tarafı mısınız, damat tarafı mı?' diye. Bedava yemek için her şeyi yapan tiplerdi, hiçbir şey hissetmiyorlardı. Ben de orada olmalarını istemiyordum...

- Zengin bir ailede mi büyüdünüz?
- Beş kardeştik. Babam bu işe başladığında savaş öncesiydi. Kocaman etler alır, buzlukta saklar, dinlendirirdi. Savaş başladığında insanlar biftek yiyebilmek için sokakta üç-beş saat kuyrukta beklerdi. Yani babam için çok zengin diyemem ama içinde bulundukları ortam için zengindi.

- Siz bu işe nasıl başladınız peki?
- Babam aynı zamanda çok büyük bir kumarbazdı, at yarışı oynardı. Kazandığı bütün parayı kaybetti bir gün. Benim için şok oldu çünkü o güne kadar 'Param var, niye çalışayım ki?' diyordum. Bu olaydan sonra çalışmam gerekti. Bir arkadaşımla turizm işine girdik. Sıradan bir işti; herkesin pazarladığı şeyleri pazarlıyorduk. İyi otellere gittiğimde ise ilginçtir, insanları gözlerdim ve 'Yazık, gerçek anlamda hiç kimse bunlarla ilgilenmiyor' diye düşünürdüm. İşte o zaman çeşitli turizm acentelerine gidip, onların elemanlarını 'lüks turizm satma' konusunda eğitmek istediğimi söyledim. Hepsi burun kıvırdı, iki sene boyunca reddedildim! O zaman iyice kafama taktım, içimi yakan bir arzuyla bunu yapmak istedim.

- Çok mu inatçısınız?
- Evet! Eniştemden para istedim. O acentedeki müşterilerimin yüzde 80'ini bırakıp, potansiyeli olan yüzde 20'sini tuttum. Beş sene çok zor geçti, insanların alışkanlıklarını değiştirmek zaman aldı.

- Ne istiyordunuz tam olarak?
- Müşterinin creme de la creme'ini istiyordum sadece. Sonra işler aniden açıldı; bu insanlar birtakım otellerde yer bulamayınca, bizim bulmamızı istediler. Mesela bir beyzbol oyununa bilet, bir restorana rezervasyon istediler. Her ne istedilerse onunla ilgilendik. Böyle hizmetler verilmiyordu benden önce. Büyürken o kadar şımartılmıştım ki, bu kez de müşterileri şımartayım istiyordum. Sanırım yaptığım şey bu!

- Kaç yıl oldu?
- Aşağı yukarı 30 sene. Önce Amerikalı müşterilerimiz vardı, sonra Avrupa'dan, Uzakdoğu'dan, Afrika'dan bile bizi keşfetmeye başladılar.

- Turizmci demek hafif kalacak sanırım, kendinize ne diyorsunuz siz?
- Benimki bir life style company! Mücevher, otel odası, maç bileti, plastik cerrah, ne lazımsa onu buluyoruz. Şöyle anlatayım; mesela bir müşterim arıyor 'Yarın ağabeyimin doğum günü, almak istediğim saatin model numarası şu!' diyor. Akşam üzeri 6'da arıyor ve 'Ertesi gün sabah gönderir misiniz?' diyor. Bu arada ağabeyi İngiltere'de! Gece yarısı birini uyandırıp o saati mutlaka alıyoruz. Bir başkasını da uyandırıp o saati teslim ediyoruz. İmkânsız yok!

- Jet-set'in sınırsız isteklerine bakıp ne düşünüyorsunuz peki?
- Biz insanları yargılamayız! Onların kendilerini mutlu etmek için ne kadar harcamak istedikleri kendi kararları. Bizim işimiz bunu onlara sağlamak.

- Para harcamayı biliyorlar mı?
- Biz biliyoruz! (kahkahalar) Müşteriler sert olabilir, zor olabilir ama iyi olmaları gerek. Eğer iyi değillerse, nazik değillerse çalışmıyoruz onlarla.

- Jet-set'te tatil trendi ne şu sıra?
- Çok değişiyor çünkü müşterilerimiz dünyanın her yerinden geliyor.

- Kimler müşteriniz olamaz?
- Bizi anladıklarına inanmıyorsak kabul etmeyiz. Özellikle kızgın ve asabi müşterileri... Ofisimdekilere bağıran tipleri istemem. Göndereceğimiz otelde de kabalık yapıyorsa 'Fischer'ın müşterileri' denmesine izin vermem.

- Zengiler cimri de oluyor mu?
- Cimriler benim müşterim olamaz!
Haberin fotoğrafları