Kötülüğe karşı ancak karanlıkta yaşamak gerektiği bahanesiyle Yarasa Adam sonsuza kadar karanlıklara mahkûm oldu. Filmde durumun kanun adamlarının yetersizliği ve hukukun çaresizliğiyle açıklanması ise demokrasi fikrini iyice bulandırıyor. Tüm süper kahramanlar gibi Kara Şövalye'nin kahramanı da ahlakçı!..
Kara Şövalye'nin eğlenceli bir sahnesinde Joker, Gotham kentinin bir oda dolusu mafya eşrafınca ciddiye alınmak için sihir marifetini göstermek istiyor ve masaya sapladığı kalemi anında yok etme sözü veriyor. Bu gayri ciddi duruma sinirlenerek üzerine yürüyen ayakçılardan birisinin kafasını öylesine hızla masaya çarpıyor ki, ortada ne kalem kalıyor ne de kafa. Dolayısıyla
Memento ve
Prestige'de olduğu gibi intikam ve garez öykülerini oyuncaklı anlatımlarla süsleyen İngiliz yönetmen Christopher Nolan için
Kara Şövalye'nin biçilmiş kaftan olduğu ortada. Yani yönetmenin sihire olan bu dehşet merakını bilmesek, 'bir süper kahramanın varoluş sancıları' kisvesiyle gözümüzü boyayan ama nihayetinde bizi anarşizm ile totaliter rejim arasındaki tehlikeli boşlukta sallandırdığını fark ettiğimiz iki buçuk saatlik sürede çevirdiği türlü numaraları ciddiye alırdık belki de. Aksi takdirde filmin dört bir yanına gelişi güzel saçılmış muhtelif 'felsefi' söylem ve soruların nasıl olup da anlamından şaştığını görmek kafa karıştırabilir.
Karanlık Şövalye tabii ki kendini önce dev bütçeli bir Hollywood eğlenceliği olarak sunuyor ama ciddiye alınma talebini de feci şekilde hissettiyor. Belli ki Yarasa Adam mitosundaki açmaz ve ikilimleri ön plana çıkararak mevzuyu daha derinleştirdiği iddiasına yaslanıyor. Tim Burton'ın pek sevdiğimiz gotik şenlikleri veya Joel Schumaher'in kuru gürültülerinden kendini ayırıp işin fantastik tarafından feragat etmiş görünüyor. Bu durumda eski western filmlerinin ve kara filmlerin karışımı tadındaki bildik ahlaki çelişkiler yumağına dolanıyoruz. İşi kitabına uydurmakta zorlanan bilimum dedektifleri hatırlıyoruz. Belli ki Joker, terörizm; Gotham kenti,
New York; Yarasa Adam da süper güç ABD'nin ta kendisi. Bu durumda kaos, korku ve ölüm temaları tipik 11 Eylül sonrası hissiyata denk düşüyor. Bu da
Batman Başlıyor'dan sonra yine malum paranoyaların ve Bush güzellemelerinin şahıyla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Yanan itfaiye arabası, canlı bombalar gibi sembolik görüntülere gözümüzü kapasak bile kimselere yaranamayan bir süper gücün varoluş sancılarını (ABD) anlamamız, aradaki antidemokratik uygulamaların haklılığını onaylamamız bekleniyor. Filmin en önemli iddiası karanlığın manasını, insan ruhunun ve adaletin dengesizliğini sorgulamak. Ancak film kendi çelişkisi içinde boğuluyor ve demokrasinin kurtuluşunu kerhen karanlığa gizlenen bir kahramana havale ediyor. Böylece iyi-kötü, beyazkara, şövalye-ucube, maskeli-çıplak gibi sayısız metaforun etrafında dönerek oluşturulan aradaki çizgilerin o kadar da belirgin olmadığı tezi fos çıkıyor! Üstelik süper kahramanımızı ahlakçı olarak bir yana ayırırken, halkı 'faydacı' etiketiyle diğer yana istifleyerek aşağılıyor. Böylece zor zamanlarda halka moral adına söylenen yalanlara şık bir kılıf uydurulmuş da oluyor. Süperimiz de her şeye rağmen 'doğru' olanı yapma uğruna halkın kadir kıymet bilmezliğini sineye çekerek ebediyen karanlıklara pelerin açıyor.
CANLI BOMBA MİSALİ Anarşizm üzerine akıllı uslu laflar toparladığına bakmayın, sonuçta mutlak kötüyü temsilen Joker'in arada canlı bomba olarak da gezindiği, olmadı sürekli hastane, karakol demeden ortalığı patlatarak masum halkın can güvenliğini tehdit ettiği düşünülürse bize de Yarasa Adam'ın pelerininin altına saklanmaktan başka çare kalmıyor. Dolayısıyla mevcut bozuk düzene aymaktan ziyade kuyruğumuzu kıstırıp kaçmak işimize geliyor. Başımız Jokerli veya Jokersiz de yeterince belada olduğundan bir süper kahramana ihtiyaç elzem, sorgulanmıyor. Yüzündeki yaranın oluş biçimini her seferinde farklı öyküler uydurarak anlatan Joker'in geçmişine dair bir ipucu alamıyor ve 'insani' bir temas kuramıyor olmak terörizmin doğasını anlayamamak ve dolayısıyla sorunu çözememekle eş değer. Ama böyle bir anlama niyeti de yok. Nitekim Joker, yüzündeki yaranın nedenini hevesle anlatmak istediğinde sevgili rakibinden okkalı bir tekme yiyor, seyirci alkışlıyor. Böylece son dönemki 'süperlerin' üzerine yapışan bu lanet/nimet ikilemindeki zengin malzemeyi iyice öne çıkararak derinleşmeye çalışan sinemacılar için Yarasa Adam iyice kıymete biniyor çünkü 'zor zamanlarda iradeyi ele alma misyonu' daha bir önem kazanıyor. Zaten filmin güya sorguladığı kritik meselelerden birisi de nasıl bir süper kahramana ihtiyacımız olduğu. Elimizdekine bakarsak, Yarasa Adam ölümcül çocukluk travmasıyla başedilmek için kendini kötülerle savaşa adayan, itinayla biçtirdiği egzantrik yarasa kostümüyle geceleri yüksek binalardan karanlıklara atlayarak kâbuslarına meydan okuyan ama sabah olduğunda dön dolaş aynı fanilik çıkmazında yüreği daralan sorunlu bir süper kahraman. Bir nevi Örümcek Adam, Superman vs. sendromu ama etten ve kemikten bir insanoğlu olarak gücünü paranın sağladığı son teknolojiye borçlu olması bakımından Demir Adam'a daha yakın. Normalde Gotham'dan dışarı çıkmayan Yarasa Adam'ın Hong Kong'a giderek elalemin memleketinden adam kaçırıp ABD adaletine teslim etmesi sınırdışı bir operasyon değil mi? Keza, karakolun sorgu odasındaki tutukluyu hırpalaması, tutuklu Joker'e bir telefon hakkının bile verilmemesi gibi kara mizah destekli detaylar ise 'suçluya' yapılan kötü muamelenin reva olduğunu göstererek kendi anayasalarını delme hakkını onaylıyor. Yani Amerikanın meşhur 'savaşa karşı terör' kisvesinde sürdürülen antidemokratik uygulamaları arada kaynatıp 'haklı' çıkarıyor. Bu sembolik yaklaşımları fazla paranoyak bulduysanız kahramanımızın kötüyle mücadele adına elalemin cep telefonlarına tecavüz ettiğini hatırlayınız. Güvenlik adına mahremiyetimizi ne denli gözden çıkarabiliriz tartışması da bu durumda güme gidiyor. Biraderiyle ortak yazdığı senaryoda Nolan liberal hassasiyete dokunmaması için de hemen bir atraksiyon yaparak bunun 'bir seferlik' olduğunu duyurtuyor ve 'anayasa bir seferlik delinse ne olur' kabilindeki ünlü deyişimizi hatırlatıyor.
YOZLAŞMIŞ SEFİL BİR KENT... Wayne'in yasal olmayan adalet dağıtma işini idealist bölge savcısı Harvey Dent'e devretme kararını hukukun zaferi olarak nitelendirmek ise ziyadesiyle yanlış olur. Ne de olsa mahkeme salonunda kendisine tabanca çeken mafyöz tanığı yumruğuyla bertaraf eden bu Kennedy misali sarışınlık, kararlılık ve haklılık timsali savcımız aslında bir Yarasa Adam hayranı. Yani Gotham gibi artık yozlaşmanın dibine vurmuş sefil ve sefih bir kenti düzeltmek için basbayağı tek bir otoritenin (geçici de olsa) iradeyi ele alması gerektiğini savunuyor ve binlerce yıl öncesine giderek Roma'yı örnek gösteriyor. Joker'in 'herkesin içinde açığa çıkmayı bekleyen bir kötü vardır' misali ciklet güzellemesinin en çarpıcı örneği de nitekim bu hukuk adamı (Dent/İki Yüz) oluyor. Zaten Yarasa Adam'ı sonsuza kadar karanlıklara 'mahkum eden' bahane de esasen kötülüğe karşı ancak onun gibi karanlıkta yaşamak gerekliliği olabilir. Bunun kanun adamlarının yetersizliği ve hukukun çaresizliğinden kaynaklanması da demokrasi fikrini iyice bulandırıyor. Malum, Yarasa Adam'ın Joker'i kolayca öldürerek gelecekteki olası kurbanları kurtarma veya mevcut kurban yakınlarının intikamını alma gibi 'faydacı' bir yaklaşımı olamaz. Dolayısıyla tüm süper kahramanlar (ve kanun adamlarının olması gerektiği gibi) ahlakçı! Sonuçta ikileme veya niyetlerinin doğruluğundan şüpheye düşme lüksü veriliyor gibi olsa da çıkar yolu yok.