Merakla beklenen iki davadan ilki sonuçlandı ve AK Parti kapatılmadı.
Davanın açılması tartışmalıydı, bence Anayasa Mahkemesi'nin "denge" arayışı nedeniyle kararı da tartışmalı.
Çünkü sadece gazete kupürlerinden yola çıkarak hazırlanan bir iddianameyle, yüzde 47 oy almış bir partinin "laiklik karşıtı eylemlerin odağı" olması nedeniyle uyarılması yolunda bir karara vardı.
Yüksek Mahkeme'nin yakın geçmişteki kararlarına bakınca, bu son kararın sürpriz bile olduğu söylenebilir.
Veya
Türkiye'nin ulaştığı güç, bölgesel denge, parti kapatma deneyimleri sonucu başka bir kararın aslında "imkansız" olduğu vurgulanabilir.
Birçok kişi bu karar üzerinde değerlendirmede bulunacak.
Bence önemli olan gerçekleri vurgulamak daha önemli...
Birinci gerçek: Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı makamında dokunulmazlığını sürdürüyor olması.
İkinci gerçek: AK Parti'nin iktidar, Erdoğan'ın başbakan olarak yoluna devam ediyor olması.
Üçüncü gerçek: Sistemin bu iktidara bir uyarıda bulunma ihtiyacını duymuş olması.
Bu sonuç kapatma kararı bekleyenleri de, AK Parti'nin uyarılmasından rahatsızlık duyanları da tatmin etmeyecektir.
Ancak
Türkiye'nin her anının önemli olduğunu unutmamak çok daha önemli.
Herkesi tatmin edecek bir karara ulaşmak mümkün değil.
Onun için bu kararı not edip yola devam etmek daha gerçekçi bir tutum olacaktır.
AB, kapatma davası sürecinde Türkiye'ye sahip çıktı.
En kötü niyetli insanlar bile AB'nin
Türkiye'deki demokratik sürece verdiği önemden kuşku duyamaz herhalde.
AK Parti'ye ve iktidara düşen görev, bundan sonrasında gerilimi düşürmek, yaşam tarzının tehdit altında olduğuna inanan orta sınıf kentlileri rahatlatacak girişimlerde bulunmaktır.
Bu, işin psikolojik yönüdür.
İşin bir de siyasi boyutu var.
Gerçek ortada... AK Parti iktidarının ikinci döneminde AB sürecinin arkasında olduğunu gösterecek icraatlarda bulunamadı, bulunsa bile kamuoyuna gösteremedi.
Zaten olayın teknik boyutu gündemde ama kimi kitleler AB'yi Anayasa Mahkemesi, asker kadar laikliğin, demokrasinin bir güvencesi görüyor.
O yüzden Başbakan Erdoğan'ın dün gece yaptığı konuşmada AB sürecine vurguda bulunması çok önemli.
Erdoğan yaşanan bu süreçte Kopenhag kriterleri yerine Ankara kriterlerini koymanın mümkün olmadığını görmüştür herhalde.
Onun için önümüzdeki dönemi "tam demokrasi" çabasıyla ve başta toplumun geniş kesimlerinin onayını almış sivil bir anayasa ile sivil toplumu güçlendirecek düzenlemelerle geçirmesi gerekir.
Demokratikleşme, sivil anayasa çabalarına karşı koyan Ergenekon kalıntıları elbette olacaktır ama söz konusu demokrasiyse gerisi teferruattır.
Yayın tarihi: 31 Temmuz 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/31//babahan.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.