Kentli kadının iç dünyasını tüm açıklığıyla anlatan Sex and the City dizisi, geçtiğimiz 10 yıl boyunca Amerika'da olduğu kadar Türkiye'de de tabuları sorgulattı. Dizinin tutkunları Tuba Ünsal ve Ece Sükan'la cuma günü vizyona girecek olan Sex and the City fenomenini konuştuk..
Dizi, hem bir hayat tarzını çok arzulatıyor, hem de "Bana da böyle olmuştu," dedirtiyor
Kariyer sahibi ve bekâr dört
New York'lu kadının çoğunlukla erkeklerle ilişkilerini anlatan efsanevi
Sex and the City dizisi, sonunda film oldu. 10 yıl önce başlayan dizinin hayranları, 30 Mayıs'ta vizyona girecek
Sex and the City: The Movie'yi heyecanla bekliyor. Bu hayranlardan ikisi Tuba Ünsal ve Ece Sükan. İki arkadaş, 10 yıl önce tanışmışlar. Birbirlerinin hayatındaki her ayrıntıyı biliyorlar. Onlar tam birer
Sex and the City kadını. Ve bize bunun sebeplerini anlattılar...
- Ne kadar Sex and the City bağımlısısınız?
- T.Ü.: Çok... Altı bölüm arka arkaya izleme rekorum var.
- E.S.: Çoğu bölümünü izledim.
- Sizi bu kadar cezbeden nedir?
- T.Ü.: Kadınların iç dünyasını çok açık ve yalın bir dille anlatıyor. Tüm erkek arkadaşlarıma "Kadınları tanımak istiyorsanız,
Sex and the City'yi izleyin," diyorum. Çünkü orada yaşananlar gerçek! Hatta bu durum, erkekleri ürkütüyor. "Yok canım o kadar da değildir," diyorlar.
- E.S.: Dizideki dört kadın acılarını, komplekslerini ve mutluluklarını çok doğal bir şekilde yaşıyor. Bu da onları gerçek kılıyor. Bu nedenle herkes onlarda kendi hayatından bir parça buluyor. Dizi, hem bir hayat tarzını çok arzulatıyor, hem de "Bana da böyle olmuştu," dedirtiyor.
- T.Ü.: Dizi bittikten sonra, yarım saatlik bölüm üzerinden saatlerce konuşabiliyorsunuz. Yarattığı duygu, uzun süre üzerinizde kalıyor.
- Bütün kadınlar aynı mı sonuçta?
- E.S.: Dizide her kadının belli karakteri var. İzleyen mutlaka birine kendini yakın hisseder.
- Erkekler neden bu diziyi izlemekten rahatsız oluyor?
E.S.: Erkekler bu diziyle kadınları, kendi biçtikleri kalıpların dışında görüyorlar.
T.Ü.: Rahatsız oluyorlar, çünkü gerçekle yüzleşmek istemiyorlar! Ama çevremde riyakâr kadınlar da var. Onlar, erkek arkadaşının yanında
Sex and the City muhabbeti açıldığında 'Ben bu kadınları anlamıyorum, dizi de biraz abartı,' deyip, dönüp başka birine mesaj atan kadınlar.
- "Bekâr kadınların cinsel kimliklerini inşa edebilmeleri için bu dizi cinsel eğitim dersleri altında gösterilmeli," diyenler de var...
- T.Ü.: Amerika'da olabilir ama bu ülkede pek mümkün değil. Cinsellik hâlâ bizim için bir tabu. Bizde bir kere namus diye bir kavram var.
NEW YORK DAHA ÖZGÜR
- O dört kadının kimi yönleri, her kadının içinde yaşıyor mudur?
- T.Ü.: Hayır. Örneğin ben Miranda veya Samanta'yla hiç kendimi özdeşleştirmiyorum. Charlotte veya Carrie'ye daha çok benziyorum.
- E.S.: Carrie karakterini iyi biliyorum.
- Dizi, New York'ta kadın olmak üzerine kurulu. New York'ta veya İstanbul'da kadın olmanın farklılıkları nedir?
- E.S.: Tamamen farklı kültürler, özgürlükler, hayata bakış açıları var. Bu nedenle bizde
Sex and the City kadınları yok.
Türkiye'de insanlar neden daha az stil sahibi? Çünkü bizde giyinirken bile bir ayıp kültürü var. "Kızım o kıyafet oraya giyilmez," veya "Üzerine bir şey al," derler. Bunlar bir kimlik oluşturuyor. O yüzden cesur olamıyoruz. Ama
New York çok özgür, istediğini giyebilirsin.
- T.Ü.: New York sokaklarında öyle dolaşan bir kadın tipi, diziden sonra oluştu. Şu anda Nişantaşı'na çıktığınızda da bu kadın tipi var. İstanbul'da kadın olmak çok farklı bir şey. Çok kabalık, her türlü insan var, Avrupa'da rastlayamayacağınız çok güzel partiler oluyor. Bambaşka insanlarla karşılaşıyorsunuz.
- Sex and the City kadını, nasıl bir kadındır?
- E.S.: Bağımsız, kariyer sahibi, hayat tarzından vazgeçmeyen kadındır.
Türkiye'de de az var.
- İstanbul'da ne kadar Sex and the City kadını vardır?
- T.Ü.: Çok var. Gece dışarı çıkan, eğlenen, kız kıza programlar yapabilen kişiler kastediliyorsa, biz zaten öyle yaşayan kadınlarız. Kız kıza eğlence gibisi var mıdır? Özellikle dışarı çıkarken, evde hazırlanma süreci müthiş keyiflidir.
- Karşınızdaki erkek için kendinizden ne kadar ödün verirsiniz? Ne kadar feministsiniz?
- T.Ü.: Sonuna kadar feministim. Ama feministliği erkek düşmanlığı olarak anlamamak gerek. Bence feminizm, kadının hakkı olanı almasıdır. Karşımdakinin mutluluğu için hayatımdan ödün vereceğim noktalar olur. Ama bunu, "Aman hayatım elden gidiyor," gibi değerlendirmemek lazım. Ortak bir noktada buluşmak gerek. Benim çok ödün verdiğim şeyler olmuştur; "Ben buna inanıyorum ve bunu yapacağım," dediklerim de çok oldu. Bu, kişisine göre de değişir.
- İstanbul'da 30 yaş civarındaki kadınlar cinselliklerini ne kadar rahat yaşıyorlar?
- E.S.: Bu, çok kolay bir şey değil tabii. Ayrıca bağımsızlık falan çok güzel ama kadının çok acayip bir şekilde erkekle eşitlik yarışına girmesi, biraz yıprıtıcı bir şey. Ne olursa olsun, kadın daha hassas ve kırılgan. Bu anlamda
Sex and the City kadını olacağım diye erkek gibi olmak kötü.
- Bir bölümde Carrie erkek gibi sevişme hırsına giriyor. Ama sonunda mutsuz oluyor...
- E.S.: Tabii, o da mutsuzluk getirir. Hepimizin bu hayatta aradığı, sevdiğimiz insanla olmak, aşk, huzur, mutluluktur... Bu arama çalışmaları içinde böyle şeyler olabiliyor.
- Sorunlarınızı arkadaşlarınıza dizideki gibi detaylı anlatır mısınız?
- E.S.: Kız arkadaşlarımla konuşmayı, onlara açık olmayı severim ama onlar kadar çok anlatamam.
- T.Ü.: Üç-dört tane çok yakın kız arkadaşım var. Onlar her şeyimi gerçekten bilirler. Erkek arkadaştan, annemden, babamdan daha iyi bilirler. Ama biz paylaşmayı seven bir milletiz. Demek ki insanlar birbirlerine çok güveniyor. Birilerine güvenmeden yaşamaktansa, güvenip kazık yemeyi tercih ederim. O guard'la yaşamak, çok yorucu olsa gerek.
- Çok kazık yediniz mi?
- T.Ü.: Tabii çok. İstanbul'da yaşayan güzel, tatlı, başarılı bir kızsanız, işiniz zor...