Kristof Kolomb, Amerika'ya yaptığı ilk seferden dönerken, altın yerine birkaç Kızılderili taşıyordu gemisinde... Ben ise New York'a yaptığım ilk yolculuktan aradığını bulmanın mutluluğuyla, müzemde sergileyeceğim antika oyuncaklarla dönüyordum İstanbul'a. Necdet Diyarbakırlıoğlu'nu işte bu yolculukta tanıdım. Necdet Kaptan, gecenin siyah pelerininin içinde yol alan uçağın kokpitinde, altımızdan ateş böcekleri gibi geçen uçakları göstermişti: "Bu saatte Amerika'ya Doğu'dan uçuş olmaz. Bunlar olsa olsa, Irak'tan dönen uçaklardır." Necdet Kaptan, THY'nin en usta, en çok uçan, en bilgili pilotudur. Koyu bir taraftarı olduğu için Galatasaray'ı UEFA Kupası maçlarına o götürmüştü. Şampiyonluk maçının ardından kupayı İstanbul'a taşıyan uçağın pilotu da oydu. Bir de Londra'ya uçmuştum Necdet Kaptan ile... Uçağın yolcularından biri olduğumu biliyordu ve beni kokpite davet etmek nezaketini kapıda karşılayarak taçlandırmıştı. O uçuşta, hayatımın en büyük ödülünü alacağımı bilmiyordum. Necdet Kaptan, üsteğmenlik yıllarında yaptığı bir uçuşunu anlattı. Arızalanan uçağını zor da olsa yere indirmeyi başarmıştı. İnfilak etmek üzere olan uçaktan çıkmak istediğinde, başının üstündeki cam bölmenin açılmadığını fark etti. "Orada diri diri yanacaktım," dedi Necdet Kaptan: "Sırtımla tüm gücümle cama vurdum ve kırmayı başardım." Necdet Kaptan, öyküsünü şöyle tamamladı: "Sırtımla kırdığım kokpit camının parçalarından bu tesbihi yaptırdım. Al kardeşim, bu senin... Bu tesbihin değerini sen iyi bilirsin." Heyecandan ne diyeceğimi bilemedim. Necdet Kaptan'ın uçağı, bulutları boncuk yapıp bir ip gibi aralarından geçiyordu. Her yıl Ramazan'da hazırladığım
Mahya Işıkları adlı TV programını, her akşam İstanbul'un tarihi bir köşesinde sunarım. Geçen Ramazan, Süleymaniye Camisi'nin avlusundaki konuklarım Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt ve Necip Sarıcı'ydı. Sayın Beyazıt, tarihi külliyenin onarılacağını söylediğinde 'Tesbih Müzesi' için söz aldım. Ne de olsa tesbih uzmanı Necip Sarıcı yanımdaydı. O da koleksiyonuyla destek olacağını söyledi. Sayın Sarıcı'nın
Dua Taneleri adlı kitabına bakarken, bir Ramazan akşamı yaptığımız sohbet geldi aklıma. Bu kitap, müzenin alt yapısını da oluşturuyor. Bu köşedeki bir yazımda Haliç'in kıyısındaki Defterdar Camisi'nin minaresine konulan hokka ve kalemden söz etmiştim. Hokka ve kalem fırtınalı bir havada düşüp kırılınca minare öksüz kalmıştı. Yusuf Beyazıt, yazımdan yola çıkarak bu tarihi sorumluluğu üstlendi. Sevgili Hıncal Uluç'la açılışını yaptık, bir mabedin üstüne konulan yegâne hokka ve kalemin... Biliyorum ki, Beyazıt bu yazımı da kesip, ceketinin cebinde taşıyacak. Ve Tespih Müzesi'nin açılışını yaparken çıkarıp bana gösterecek. O gün, mutlaka Hıncal Uluç da yanımızda olacak.
Yayın tarihi: 28 Haziran 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/28/ct/haber,E493E062F26640DA960AF3F91C9AD732.html
Tüm hakları saklıdır.