İzmir'e gelen Greenpeace gemisini ziyaret edenler arasında bir lise öğrencisi olan Özgür Keşaplı da vardır. Gemideki biliminsanlarının yaşantıları, düşleri o kadar etkiler ki genç kızı, ODTÜ Biyoloji Bölümü'nü kazanmaya karar verir ve başarır. Bu arada Özgür, gemide tanıştığı bir doğa gönüllüsüyle de yıllarca mektuplaşmaktadır. Ege denizi kıyılarında başlayan arkadaşlık, Alaska'ya kadar uzanır. Özgür Keşaplı, Greenpeace'teki arkadaşı sayesinde bitirme tezini hazırlamak üzere dünyanın çatısına, Alaska'ya gider. Orada, Okyanus kıyısına oturmuş, çakıyla elindeki tahtayı yontan bir delikanlıyla karşılaşır Özgür kız... Hayır! O bir reklam filminin yapmacık kahramanı değil, doğa aşığı, hayvan dostu gerçek bir romantiktir. Delikanlı yonttuğu tahtayı uzatır genç kıza... Bu bir yunus heykelciğidir. Adının Jno Didrickson olduğunu söyler genç adam. Ve Tlingit kabilesinden bir Kızılderili olduğunu... Bir aşk başlar Özgür ve Jno arasında, evliliğe kadar uzanan... Jno, sevdiği Türk kızı için topraklarını bırakır ve Burhaniye'ye gelir. Ama kabilesinin bir geleneği olan totem ustalığından vazgeçmez ve Türkiye'de bu sanatı sürdürür. Jno Didrickson, kovboy filmlerinden ya da çizgi romanlardan tanıdığımız totemleri yapan bir sanatçıdır. O filmlerde ve çizgi romanlarda totemlerin çadırlardan oluşan köyün tam ortasında durduğunu görürüz. Oysa, bu çok büyük bir yanılgıdır. Steplerde yaşayan Kızılderililer, çadırlarda oturmaktadır ama totem gelenekleri yoktur. Yani, çadır ve totem tarihte hiçbir zaman bir araya gelmeyen kültür değerleridir. Çünkü yerlilerin çadırlarda yaşadığı steplerde, totem yontacak kadar büyük ağaçlar yoktur. Böylesi ağaçlar Amerika kıtasının kuzeyinde bulunmaktadır. Bu bölgede ormanlık alan çok olduğundan yerliler totem yontmakta ve çadırlarda değil, ağaçlardan yaptıkları evlerde yaşamaktadır. Kızılderililer hakkındaki yanlış bilgilerimiz yalnızca bu değildir. Popüler kültürün vazgeçemediği bir iddia olan Kızılderililer'in Türk olduğu konusu da bu tür yanılgılardan biridir. Türklerin Bering Boğazı'ndan geçerek Amerika'ya ulaştığı düşüncesinin önünde çok önemli iki engel vardır. Bu engeller şunlardır: İnsanlar atı evcilleştirdikten ve tekerleği bulduktan sonra yer değiştirmeye başlamışlardır. At ve tekerlek, kültürlerin yer değiştirmesinde çok önemli iki başrol oyuncusudur. Ve 1492'de Kolomb, Amerika'ya adım atmadan önce Kızılderililer iki şeyi tanımıyorlardı: At ve tekerlek! Üstelik Beyaz Adam'ın taşıdığı hastalıklarla yüzbinlerce Kızılderili'nin bu hastalıkları tanımadıkları, bağışıklık sistemlerinin alışık olmadığı için öldüğünü de herkes bilmektedir. Öyleyse kilim desenlerindeki ve kıyafetlerdeki benzerlikleri nasıl açıklamalıyız? Bu konuyu aydınlatmak için öncelikle 15. yüzyıl şairlerinden Fuzuli'nin şu dizelerini okuyalım:
"Ey dostlar! Sevgilinin elini öpme arzusuyla ölürsem / toprağımdan testi yapın ve onunla sevgiliye su verin." Şimdi dikkat! Okuyacağınız şu dizeler de Kolomb öncesine ait bir Kızılderili şiiridir:
Ben ölünce, kadınım toprağımı al, Kupa yapıp üzerine şu yazıyı yaz: Susayınca dudağına götür beni, Islanırsa dudağın şunu bilesin ki Erkeğindir sana öpücük veren. Gördüğünüz gibi her iki şiirdeki imgeler birbirinin aynıdır. Ortada şaşıracak bir şey yoktur. Çünkü, doğa aynı doğa, insan aynı insandır. Kültürler birbirinden habersiz olarak, temas etmeyerek de aynı değerleri, objeleri üretebilir. Ellerine bir dal versek ve toprağa bununla kuş, dağ, kurt, balık ya da ağaç çizin desek, bir Kızılderili çocuk ile bir Türk çocuğun çizecekleri çok mu farklı olur? Jno Didrickson, Ege kıyılarında kabilesinin geleneği olan ağaç yontma sanatının örneklerini İstanbul'un Göztepe semtindeki Teksin Sanat Galerisi'nde sergiliyor. Evet, aramızda bir Kızılderili sanatçı yaşıyor. Kızılderililer'i koşulsuz sevenlere duyurulur!
Tel: (2l6) 385 32 66)
Yayın tarihi: 19 Nisan 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/19/ct/haber,9A92B4D34F4349E787700E8CD11DED39.html
Tüm hakları saklıdır.