kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 31 Mayıs 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Sedat’ın başının üstünde asılı Ayetel Kürsi, çat kapı gelen Başbakan’dan hediye.

Bir ayağa kalkayım, boşayacağım seni

Tuluhan Tekelioğlu
İLİŞKİLİ HABERLER
Bir ayağa kalkayım, boşayacağım seni
Dört saate yakın kaldım evlerinde... Şükran Balkanlı beni uğurlarken, içimden hüzünle karışık bir şarkı çıktı. 'Ben böyle yürek görmedim, böyle sevgi... Şimdi çocuk büyüyecek gün be gün... Bütün hüzünleri okşayıp birer birer, gizli bir ümide sarılarak, biraz küskün...' Çok sevdiğim Sezen Aksu'nun bu şarkısı hâlâ kafamın içinde. O evde gördüklerimi anlattığı için belki de... Küçük bir çocuk gibi sevgiyle sarmaladıkları Sedat'ın etrafında pervane olan aile kadınları, neşeyle anlatıyorlardı. "Bazen en küçük çocuğum, bazen paşam, bazen sevgilim," diyordu Şükran Hanım, kocasının hareketsiz dudağına minik bir öpücük kondururken. Yatak odasını bozup yoğun bakım odasına çevireli 11 sene olmuş. Her akşam eşinin karşısındaki çek-yatı açıp, orada uyuyor. Birlikte sabahlara kadar hayaller kuruyorlar: "Sedat işadamı olmayı isterdi, eline purosunu alacak, yatırımlar yapacak. Bir gün 'Belçika'da lahmacun restoranı zinciri kuralım,' diyor. Araştırma yapmaya başlıyoruz. Belçika'ya gidiliyor, insanlara haber veriliyor, ama bütçemiz denk düşmüyor. Bir ay sonra 'Tekstil işi yapalım,' diyor. Araştırmaya başlıyoruz. Geçen gün trenlerin peşine düştük. Tren alınabilir mi diye araştırdık. Ama solunum cihazının şarjı için gereken altyapı yoktu, peşini bıraktık, şimdi karavan istiyor, o da mümkün gözükmüyor." Çünkü Sedat Balkanlı, günde iki kez değişen solunum cihazına bağlı yaşıyor. Bedeni hareket etmiyor belki ama hayallerine kimse yetişemiyor. Vücudunda hareketli olan; düşünceleri, bakışları ve cinselliği... Locked-İn Sendrom, cinsel organa zarar vermiyor. Şükran Balkanlı, eşi için "O istiyor ama ben gözyaşlarına boğuluyorum, çok zor," diyerek anlatıyor durumu. Odasına girdim, gülümsedi, müthiş kafa golleri attığı tarihi maçları izletti. Alfabenin üç sıra halinde yazılı olduğu kartondan anlaşmaya çalıştık. İlk söylediği "Yaşamak istiyorum," oldu. Şükran Balkanlı, eşiyle artık o karton olmadan konuşamıyor. Sedat'ın her göz kırpışıyla yazdırdığı harfleri sabırla yan yana getiriyor. Karton bahane, ikisinin çok özel bir dili var. İnsan bir kere de somurtmaz mı, kahrolduğunu açık etmez mi? "Hayatı günü gününe, gırgıra vurararak yaşıyoruz, maaile," diyor Şükran Hanım. Sedat'ın annesi, ablası, çocukları, yengesi, aileden biri haline gelen yardımcıları Tanya, aynı sokakta Sedat için bir arada yaşayan bütün akrabalar, onunla bu özel dili konuşuyor. Yoğun bakım, günlük hayata uyum sağlıyor. Sedat istediği için her çarşamba evde balık yeniyor. Sedat'a da püre halinde mideden veriliyor. Hafta sonu minibüse atlanıp, Boğaz'a balık tutmaya gidiliyor. Ve her gün Sedat için gizli bir ümide sarılarak, güne yoğun sevgiyle başlanıyor.

SEDAT BALKANLI

Yemeklerin tadı, hayalimde. Unutmadım. Ailem, hiç kimse yanımda yemek yemiyor. Oğullarımdan, karşımda sucuklu tost yemelerini istiyorum. Onlar yerken, mutlu oluyorum.

İyileştiğim zaman, sahilde sıcak ekmekle beyaz peynir, yanında demli bir çay istiyorum. Sonra da arabamla gezmeyi.

Galatasaray için de oynadım ama ben hep Fenerbahçeliyim.
Yaşamak istiyorum.

ŞÜKRAN BALKANLI
Sedat geçen gün bana '30 YTL verir misin?' dedi, içim coştu. Milli Piyango için. O kadar çok hayali var ki, her ayın 9, 19 ve 29'unu kaçırmıyoruz. Bir gün çıkacağına canı gönülden inanıyor.

Hayallerinin hızına yetişemiyorum. Bir gecede milyarder oluyoruz. Bir gecede batabiliyoruz ama Sedat gelip kurtarıyor. Kumpir, lahmacun, ABD'de güveç, Belçika'da döner işi yapmaya kalkıyoruz.

Eli yok, ayağı yok. Düşünceleriyle dua ediyor. Allah yüzümüze gülecek, biraz daha sabretmemiz gerekiyor. Bir gün 'Günaydın güzelim,' deyip, bana sarılacağına inanıyorum.

İkimiz de göçmeniz. Bu yüzden Elveda Rumeli dizisi bizim için başka. Sedat hayatı çok severdi. Bize 'Karşımda oynayın,' der bazen. Müziği açıp, oynamaya başlarız. Bazen duyuyoruz, konu komşu konuşuyormuş. Bu ne biçim aile, hastaları var, yüksek sesle müzik çalıp oynuyorlar diye... Sedat'ı hayatta tutan şeyler bunlar, anlayamazlar ki.
- Baş başa kaldığınız zaman size ne anlatır Sedat?
- Ş.B:
Çocuklarımızı benimseyerek büyütemedik, Sedat'ın hastalığı dönemine denk gelmişti. Şimdi çocuklarımız için hayallerimiz var. Sedat geç yatıp geç kalkıyor. Çünkü akşam ev daha kalabalık. Hepimiz Sedat'ın odasında toplanıyoruz, o günü anlatıyoruz. Küçük oğlan okuldan gelir gelmez Sedat'ın kucağına atlar hemen.

- Karşısında televizyon hep açık. Kitap, gazete de okur musunuz Sedat'a?
- Ş.B:
Televizyon bütün gün açık olmalı, öyle istiyor. Akşamları hayvanlar âlemini seyretmeyi çok seviyor. Haberleri hiç kaçırmaz. Bir de izdivaç programları. 'İyileş seni evlendireceğim,' diye takılıyorum ona.

- Hayal kurmayı çok mu seviyor?
- Ş.B:
Hayalleri hep işle ilgili. Bazen ablası diyor ki: "Kardeşim, nasıl iyileşeceğim diye hayal kur."

- Nasıl geçiyor bir gününüz?
- Ş.B:
Sabah erken kalkarım, çocuklar okula gider. Sedat 12.00-13.00'den önce pek uyanmıyor. Kalktığında gülümsüyorsa o gün, güzel bir gündür bizim için.

- Bugün nasıl kalktı?
- Ş.B:
Mutlu kalktı Tuluhan, siz de geleceksiniz diye. Sedat mutlu ise biz de mutluyuz. Düğün varsa düğüne de gidiyoruz, eğlenceye de. Gelince de bütün dedikoduları, yaşananları Sedat'a anlatıyoruz. Böyle yaşamamızı istiyor.

- Hep yanında istemiyor mu sizi?
- Ş.B:
Her şeye rağmen uzun süreli evden uzaklaşmam çok nadirdir. Annem yakında oturur, Sedat'ın ailesi bu apartmanda. Doğup büyüdüğü mahallede yaşıyoruz. Sedat'ın yalnız kalma ihtimali zaten hiç yok. Burası bizim oturma odamız. Hepimiz Sedat'ın yanında oturur, birlikte televizyon seyreder, yorum yaparız.

- Kıskanır mı sizi? Söyler mi bunu?
- Ş.B:
Evet, bazen. Bugün onun beğendiği elbiseyi giydim mesela. Bazen birbirimizi kızdırıyoruz. O zaman diyor ki 'Bir ayağa kalkayım, boşayacağım seni.' 'Boşa be anneciğim,' diyorum, 'ama ben bu evden çıkmam sen gidersin,' diyorum.

- Kızdığını belli eder mi?
- Ş.B:
Yüzüme bakmaz, kötü olurum. Yatak odamızı özel oda yaptık Sedat'a. Karşısındaki çek-yatta uyuyorum. Başka odaya geçmemi istemiyor. Dişini gıcırdatır, kendini duyurmak için. Aklına bir şey gelmiştir, yazdırmak istiyordur. Sedat iyileştiğinde yatak odası da alacağız. Ona "Sakın 60'ından sonra iyileşme," diyorum, yaşlanmış olacağız. Ne yapacağız birbirimizi? Ama hiç yaşlanmıyor yattığı yerde.