kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 7 Mayıs 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Son sekiz yılımı güzel kızlarla çalışarak geçirdim

2002'de en iyi model, 2005'te dünyanın en yakışıklısı seçilen, bugünlerde de atv'nin reyting canavarı dizisi 'Elveda Rumeli'de kızları kendinden geçiren Tolgahan Sayışman: Mankenlik mesleği nedeniyle son 8 yılımı güzel kızlarla çalışarak ya da gezerek geçirmişim..
Modellikte aldığı dünya dereceleriyle gurur duyduğumuz Tolgahan Sayışman, atv'de yayınlanan 'Elveda Rumeli' dizisindeki başarılı performansıyla dikkat çekiyor. Utangaç ama kendinden emin bakışlarıyla özellikle genç kızların beğendiği çiçeği burnunda oyuncu Makedonya'daki hayatını Cosmopolitan dergisine anlattı.

* 'Elveda Rumeli'de gözükara bir delikanlıyı canlandırıyorsunuz. Sizde de göçmenlik olduğu doğru mu?
Benim baba tarafımda var göçmenlik. Rahmetli ninem Makedonyalı. Onlar Bulgar çetelerinin baskıları ve zulümlerinden kaçarak Selanik'e yerleşiyorlar. Selanik'ten sonra İzmir'e geliyorlar. Zaten rahmetli büyük dedemle de orada tanışıyorlar. O da Selanikli. O da mübadele zamanı geçiyor Türkiye'ye. İzmir'de evleniyorlar, 60'lı yıllarda da İstanbul'a göçüyorlar. Bu yüzden bu diziyi izleyen babaannem, halam, teyzem çok duygulanıyor.

'FIRSAT BU FIRSATTI' DEDİM
* Oyunculuk nasıl başladı?
2002 yılında 'Best Model' seçilmeden önce mankenliğe başlamıştım. Ama asıl istediğim oyunculuk yapmaktı. Doğuş Üniversitesi İşletme Bölümü mezunuyum. Radyo, televizyon ve sinema üzerine master yapıyorum ama yoğunluktan gidemiyorum. 2001 yılından 2006'ya kadar çok yoğun mankenlik yaptım. O dönemde oyunculuğu kafama koymuştum. Dışarıdan iki yıl süreyle belli başlı oyunculuk okullarına gittim, dersler aldım. Sonra Manhunt Türkiye ödülü aldım ve 2005 yılında Manhunt'ta dünya birincisi oldum. Bu, bana mankenlik alanında yurtdışında önemli kapılar açtı. Daha sonra buraya tatil için döndüğümde çok ciddi bir teklif aldım. Dedim ki, "Fırsat bu fırsat. Artık tüm enerjimi oyunculuğa vermeliyim." İlk olarak 2006'da 'Esir Kalpler' dizisi başladı. Kısa sürdü. Sonra 'Maçolar' diye bir diziye başladım. Sonra 'Dicle'de oynadım ve en son 'Elveda Rumeli'deyim.

* Hangi diziden sonra 'Tamam artık ben mankenliği bırakıp, oyunculuk yapmalıyım' dediniz?
Mankenlikte yapabileceğim her şeyi yaptığım için oyunculuğa çok rahat karar verdim. Liseden itibaren yapmak istediğim oyunculuktu. Hatta konservatuvarda okumak istememe ailem karşı çıktı, ben de işletme okudum. Ama hep içimde vardı. Mankenliğe geçiş yaptıktan sonra tesadüfler birbirini takip etti. Çok da keyif alarak yaptım mankenliği. Mankenlik mesleğinin çok zor, kaliteli ve saygın bir meslek olduğunu iddia ediyorum. Her ne kadar Türkiye'de böyle yansıtılmasa da bu böyle. 2005-2006 arası bir yıl Hong Kong'da yaşadım. Döndükten sonra Amerika'ya gitmek istiyordum. Orada oyunculuk workshop'larına katılayım dedim. Sonrasında yaz tatilinde Çeşme'de sörf yaparken Serdar Akar'la tanıştım. 'Elveda Rumeli' projesini anlattılar. Projeyi okuyunca çok heyecanlandım. Bu rolün benim yıllardır beklediğim fırsat olduğunu anladım.

DİZİNİN FANATİKLERİ OLUŞTU
* Makedonya'da çalışmak zor olmadı mı?
Yurtdışında yaşamaya alışığım ben. Makedonya benim çalıştığım 24'üncü ülke. Şimdiye kadar en uzun kaldığım Makedonya oldu, gerçi daha önce Hong Kong ve Amerika'da da bayağı kalmıştım. Tabii şimdi Makedonya'da ekipçe bulunuyoruz. Her şey yolunda.

* Bir gün nasıl geçiyor?
Her sabah ortalama 08.00'de işte oluyorum. 17.00 gibi bitiriyorum. Ekibimiz o kadar profesyonel ki, çekim programı çok güzel yapılıyor. Güzel, herkesin verimli çalışabileceği bir ortam var.

* Oradaki halkın ilgisi nasıl?
Balkanlar'da yaşayan Türkler'in ilgisini tarif edemem. Herkes diziyi izliyor ve ciddi bir fanatizm var. Makedonya'da 100 bin Türk yaşıyor. Bosna, Arnavutluk, Kosova'yı saymıyorum, onlarla 500-600 bin Türk var. Hepsi diziyi izliyor. Her yerden bize davet var. Keşke vakit olsa da gitsek.

* Sizin akrabalar nerede yaşamıştı? O bölgeye gidebildiniz mi?
İştip. Bizim çekim yaptığımız yere üç saat uzaklıkta. Oradan geçtim ama kalma şansım olmadı.

* Seyahat etmeyi sever misiniz?
Evet, laptopum hep yanımda olur, internete girerim, film izlerim. Yemek yerim, geçer öyle vakit.

* Sporla aranız nasıl?
Spor yapmazsam kendimi mutsuz hisseden bir adamım. Spor benim hayatımda mutlaka olmalı. Orada da çekimlerden vakit buldukça spor salonuna gidiyorum. Snowboard yapmayı çok istiyorum. Yazın Alaçatı'da sörf yapıyorum.

* Beslenmenizde nelere dikkat ediyorsunuz?
Yediğime içtiğime dikkat ediyorum. Sabah iyi kahvaltı ediyorum, sonra öğle yemeği ve akşam da çok hafif besinler yiyorum. Fastfood çok sevmeme rağmen yemiyorum. Daha çok protein ağırlıklı besleniyorum. Çok süt içerim, günde beş-altı litre süt içiyorum. Maalesef kolaya karşı bir zaafım var. O çok zararlı ama yemekle beraber kola içmeden duramıyorum. Bırakayım diyorum ama bir hafta sonra yeniden başlıyorum. Yarışmaya katıldığım dönemlerden beri formuma dikkat ettiğim için profesyonel anlamda diyet yaptım. O dönemlerden kalma epey bir bilgim var. Türk mutfağı favorimdir. Yaprak sarması, karnıyarık ve mantı en sevdiğim yemeklerdir.

ANNEM BENİ BİR KEZ ÖVDÜ
* İstanbul'da ailenizle birlikte mi yaşıyorsunuz?
Ailemle yaşıyorum, daha rahat. Ailemle yaşamak çok kolay, günlük hayatta işler kolaylaşıyor. Onlardan ayrı kalınca çok zorlaşıyor. Aslında aile yaşamına düşkün bir insanım. Bir arada büyümek, vakit geçirmek güzel bir şey. Tabii belli bir yaştan sonra ayrılıyorsunuz. Ama ben mümkün olduğunca çocukların aileleriyle yaşamaları ve çocuklarını beraberce büyütmeleri gibi şeylerin insanın gelişiminde çok önemli rolü olduğunu düşünüyorum. Kızkardeşim var, 16 yaşında. Çok düşkünümdür ona, her şeyiyle ilgilenirim.

* Dizinizi de ailenizle beraber izliyor musunuz?
Şimdiye kadar İstanbul'da bir kere izleme şansımız oldu. Seviyorlar ama annem genel olarak çok sert eleştirir. Beni ilk defa dizinin bir bölümünde övdü. Hep eleştirecek bir şeyler buluyor. O bölümdeki oyunculuğum için "İlk defa söyleyecek bir şey bulamadım" dedi. Babam daha pozitiftir. O daha çok motive eder. Yapıcı olduktan sonra eleştiriye açık bir adamım. Yıpratıcı eleştiriye çok karşıyım, hele bilinçsiz yapılan yıkıcı, yıpratıcı eleştiriye tahammülüm yok.

TOPLANIP FİLM İZLİYORUZ
* Makedonya'da sette nasıl bir ortam içindesiniz?
Başka setlerde de yer aldığım için bizim setin çok farklı olduğunu söyleyebilirim. Çok profesyonel bir ekip var. İstanbul'da olsak daha dağınık olurduk. Gazetelerde 'milli kamp' diyorlardı bizim için. Belli başlı gerginlikler, stres tabii ki oluyor, bu çok doğal. Ama minimumu yaşanıyor bizim sette. Açıkçası ben hiç problem yaşamadım.

* Sakin, yapıcı bir tutumunuz var...
Olaylara sakin yaklaşmaya çalışıyorum. Karşınızdaki insanı anlamaya çalıştığınız zaman hem kendinizi üzmüyorsunuz hem de olaylar hızlı ilerliyor.

* Peki otel odasında bu kadar uzun yaşamak nasıl bir duygu?
Bazı dönemlerde otel odalarında sıkılıyorum. Ama neyse ki odalarımız birbirine çok yakın. Arkadaşlarla toplanıyoruz, film izliyoruz. Ama her dakika olmuyor bu. Bazen çok yalnız hissediyorsun kendini ufacık odanın içinde; sıkılıyorsun, çıkmak istiyorsun. Ama yine de buna değiyor, işin iyi olup da insanlar tarafından takdir edilmesi önemli. Ben bizim bunu başardığımızı düşünüyorum.
Haberin fotoğrafları