İki yıl önce Amerika'da sansasyon yaratan 'Everything Bad Is Good For You' (Kötü olan her şey sizin için yararlı) adlı kitabın yazarı Steven Johnson, televizyon ve bilgisayar oyunlarının çocukların zekalarının gelişmesinde kitaplardan daha büyük etkisi olduğunu iddia etmişti. Bugün, 10 milyar dolarlık bilgisayar oyun endüstrisi, Amerika'da, film ve kitap endüstrisini sollamış durumda. Boş kalori alır gibi seyredilen, beyin yerine silikon dolu şovlarla, böcek, pislik yenilen realite şovlarının ve de video oyunlarının çocuklarımızın zekasını kitap okumaktan daha çok yükselttiğini düşünmek, doktorun "Sağlıklı olmak için ıspanağı bırak, şekere başla" demesi gibi bir şey...
İNSAN ZEKASI ARTIYOR Ama öte yandan da bir gerçek var. 20 yıl önce Avustralyalı politik bilimci James Flynn farklı ülkelerde yapılan zeka testlerinden yola çıkarak yeni neslin eskisine oranla daha akıllı olduğu kanısını ortaya atmıştı. Flynn Effect (Flynn Etkisi) olarak bilinen bu araştırmalara göre, insan zekası her on yılda üç puan artıyor. (Bu araştırmaya göre 100 yıl önce yaşayanların zeka düzeyi, günümüzde gerizekalı sınıfına giriyor herhalde.) Popüler kültürün daha kompleks olması, insanı düşündürmeye ve problem çözmeye yönlendirmesi zeka katsayısını artırıyormuş. Benim teknoloji ile aram hiç iyi değildir. Hatırlarsanız birkaç ay önce bir heves aldığım iPhone'u yazmıştım. Telefonun rehberine bir isim kaydetmeye çalışırken, 13 yaşındaki kızım Mira telefonu elimden kaptı ve parmakları hızla tuşların üzerinde gezmeye başladı. "Aman bozacaksın" demeye kalmadan, "Yaptım işte" diye telefonu geri verdi.
BİZDEN DAHA İYİLER Çocuklarımızın elektronikte bizden daha kıvrak zekaya sahip oldukları konusunda eminim hemfikirizdir. Bilgisayarı bizlerden daha iyi kullanıyor, aynı anda beş arkadaşla chat'leşmeyi beceriyor, en zor video oyunlarını ellerine aldıkları gibi çözüyorlar. Sosyal bilimcilerin de üzerinde durdukları nokta bu. Bilgisayar ve televizyon, çocukları 21'inci yüzyılın kompleks sistemine alıştırıyor. 'Lost' ve '24' gibi daha kompleks içeriği olan ve adrenalini yükselten dizilerle, sanal dünyada hayalgücünü çalıştıran, üç boyutlu bilgisayar oyunları, olaylara farklı yönlerden bakabilme yeteneğini geliştiriyormuş.
TV RAHATLAMA ARACI Yani çocuğun bilgisayar ve TV önünde ne kadar vakit geçirdiğinden çok; izlediği programlar beyni uyuşturuyor mu, yoksa uyarıyor mu, o önemli... İşin bir de şu yönü var tabii: Televizyon ve bilgisayar önünde geçirilen onca zaman insanı hareketsizliğe alıştırıyor ve enerjiyi tüketiyor. Amerika'da 60 yaşına gelmiş bir insanın averajda 15 yılını televizyonun önünde geçirdiği hesaplanmış. Çoğumuz televizyonu günlük stresimizden ve düşüncelerimizden uzaklaşabildiğimiz bir 'rahatlama' aracı olarak görüyoruz. Doğru! Televizyon seyrederken problemlerimizden bir parça olsun kaçabiliyor, hatta kendimizden bile uzaklaşabiliyoruz. Bundan daha çok rahatlatan bir şey olabilir mi? Peki televizyon rahatlatırken, iç huzuru da sağlayabiliyor mu? İşte onun cevabı 'hayır'!
DAHA AKILLI MIYIZ? Kendi düşüncelerimizden uzağız ama televizyonda izlediğimiz programın dramına, hissiyatına ve yönlendirmesine açığız bu sefer. Reklam firmaları zaten milyonlarca doları bunun için harcıyorlar, kendi düşüncenizden uzak olduğunuz anda onlar gibi düşünmenizi sağlamak için... Televizyonun da alkol ve sigara gibi bağımlılık yapan etkisi tartışılmaz. Seyredecek bir şey bulmak için onlarca kanala zap yapanlar bunu çok iyi anlayabilir. Arada seyretmeye değer, insanları daha iyi yaşamaya motive eden, kaliteli programların olduğu kesin ama yapılan programların çoğunluğuna baktığınızda, 50 yıl öncesinden daha akıllı olduğumuzu söyleyebiliyor musunuz?
Yayın tarihi: 12 Nisan 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/12/gny/demirkan.html
Tüm hakları saklıdır.