kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 6 Nisan 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

İnanın karaya çıkmak bütün çektiğiniz o acılara değiyor!

ŞİRİN SEVER
"Hayat bir paket, içinden kötü şeyleri çıkarıp sadece iyi olanları alamıyorsunuz. Evet kanser tedavisi çok zor ama ölmediniz ki! Maksimum performans şart. Fiziken ve ruhen kendini ihmal ettiğinde kanser kapını çalıyor. En önemli şey kendini sevmen"..
Güzeller güzeli bir kadın... Barbie bebeklere benzetiyorum ben onu. Cemiyet hayatının tanınmış isimlerinden biri. Her davette boy boy fotoğraflarıyla karşılaşıyoruz. İki yıl önce, inşaat sektörünün devlerinden Çarmıklı Yapı'nın Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan Çarmıklı ile evlendi; birbirlerine çok âşıklar... Dört yıl önce bir atölye açarak aldığı tasarım eğitimini profesyonelliğe döktü. Herkesin imrenerek baktığı bir hayat işte! Daha ne olabilir ki? Öyle olmuyor işte... Her şey bu kadar düz, bu kadar sorunsuz yaşanmıyor. Hayat öyle bir şey ki, bir anda seni nakavt ediyor, sırtından yere yapıştırıyor. Kanser olduğunu öğrendi geçen sene Siren Ertan Çarmıklı da. Lenf kanseri... Aileden genetik miras yok! İçki yok, sigara yok, düzensiz hayat yok, sağlıksız beslenme yok, kendini ihmal etmek yok. Yine de gafil avlandı. Kemoterapi gördü aylarca ama, kimse onu kendini bırakmış, her şeyden vazgeçmiş, o hasta haliyle görmedi. Kendiyle barışık, inançlı oldu hep, hastalığı yendi. Bir sene önce onunla ofisinde buluşmuştum. Madem bu kadar güçlü bir savaşçı, herkese örnek olması, konuşması için iknaya çalışıyordum onu. O ise merak edene kısa açıklamalar yapmak dışında konuşmak istemedi. Geçen hafta telefonum çaldı; 40 yaşında kanserden hayatını kaybeden Mehpare Edin'in duasından geldiğini, Ender Mermerci'nin kanser haberini aldığını, çok üzüldüğünü ve konuşmak istediğini anlattı. Bu hastalıkla boğuşanlara destek olmak istediğini söyledi. İşte Ertan'ın kanser hikâyesi...

- En baştan başlayalım... Kanser olduğunuzu ne zaman, nasıl öğrendiniz?
- Eşimle Miami'deydik. Elimi boğazıma götürdüğümde, erik büyüklüğünde bir beze buldum. Gökhan nezle bile olmama alışık olmadığından hiç hastalık kondurmadı. Ama benim içime kurt düşmüştü. Bir-iki hafta kadar sonra aile doktorumuz Mustafa İşcan'a gittik. Tüm kan testlerim yapıldı ama hiçbir şey çıkmadı; 'bu kadar mükemmel kan değerleriyle asla hasta olmazmışım!' Benim içim hiç öyle demiyordu. Mustafa Ağabey'in de içinden öyle geldi herhalde, bir hafta sonra aradı ve "Gel biz bu bezeyi boğazından alalım, patolojiye yollayalım garanti olsun," dedi. Birkaç gün sonra da sonucu eşime bildirmiş. Gökhan'ın o gece bana belli etmeden sabaha kadar nasıl bir gece geçirdiğini tahmin edebiliyorum.

- İnsanın aklından ilk geçen ne oluyor peki?
- İlk düşündüğüm; Gökhan'ın üzülmemesiydi. İçimden 'Dik durmalıyım beni perişan görüp hasta olmamalı' diye düşündüm.

- Bu kadar güçlü olabiliyor mu insan? Hiç ağlamadınız mı mesela?
- Günler sonra, sabaha karşı tuvalette beni ağlarken buldu Gökhan. İlk kez! Onun uyumasını bekliyor sonra tuvalette ağlıyor, rahatlıyordum. Çünkü Gökhan'ın karın zarı üzerinde aktif olmayan ama kansere eğilimli hücreleri var ve bu dünyadaki hiçbir şey beni onun hasta olması kadar üzemez. O bir sigara içtiğinde bile içimden öldürmek gelir onu! Kendi hastalığıma bile, onun kanser olma ihtimaline üzülmemin onda biri kadar üzülmedim.

- Bu kadar âşıksınız yani eşinize?
- Ben Gökhan'ı başka severim; ne annem, ne babam, ne kardeşlerim... Dünya bir yandadır o bir yanda. Bunu söylediğim için annemler de alınmaz üstelik, bilirler ve birini böyle sevebilen bir insan olduğum için çok mutlular.

- İnsan kanser olduğunu öğrendiğinde 'Niye ben?' sorusunu sormuyor mu?
- Hiç 'Niye ben?' diye düşünmedim. O kadar üzüldüğüm şeyler olmuştu ki bir yerimden çıkması normaldi. Zaten bu soruyla vakit kaybedecek biri de değilim. Öğrendiğim andan itibaren 'Bu bir süreç, bu da geçecek, hiçbir şeye yenilmedim bir hastalığa mı yenileceğim,' diye geçirdim hep kafamdan. Sadece iyileşmeye odaklandım.

- Ne tür bir kanserdi sizinki?
- Lenf kanseriydim. Neden hasta olduğumu değil, çok şanslı olduğumu düşündüm hep. Çünkü tedavi oranı çok yüksekti. Tek handikapı geri gelme riski var yani tekrarlayabilir.

- Neden Amerika'ya gitmenize rağmen orada tedavi olmadınız?
- Tedaviden emin olmak için gittik ama kendi evimde olmak istedim. Çok sevdiğim işimden ve beni yalnız bırakmayacak arkadaşlarımdan uzakta olmak istemedim. Eşimin de kafasını dağıtması için işinden uzak olmamasını istedim. 'Bu kemoterapi Türkiye'de yapılabilir mi?' diye sordum. Evet denince döndük. Sadece bir ilaç, uçakla, buz kutusunda Almanya'dan geliyordu. Sonraki her gün ne kadar doğru bir karar verdiğimi düşündüm. Her ne kadar bazı cerrah ve hemşire hatalarıyla dayanılmaz acılar ve halen süren sorunlar yaşasam da, her gün gördüğüm sevgi ve ilgiye şükrettim.