kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 16 Mart 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Müzik tercihleri, mekânlar hakkında çok şey anlatıyor.

Müzik mekânları anlatsın

MEHMET TEZ
Bir mekânın şekli ve şemalinin yanı sıra müzik tercihi de onun hakkında çok şey anlatır. Reklam var ya, müzik seni anlatsın diye... Bakın son zamanlarda takıldığım mekânların müzikleri bana şunları anlattı:

Starbucks: Felaket. Sen git Hear Music diye şirket kur, Paul McCartney'yle, Joni Mitchell ile James Taylor ya da mesela Sia gibi en yeni alternatif sanatçılarla albüm anlaşması imzala, kahve içen müşterilerine Celine Dion, Barbra Streisand dinlet. Streisand ile ilgili hatırladığım şeyleri düşünüyorum: Kris Kristofferson ve Southpark'taki veletlerin birbirlerine "Barbra Streisand," diyerek küfür etmesi. Şimdi listeye bir de Starbucks eklendi.

Coffee Republic: Starbucks'tan pek farkı yok. Julio Iglesias çalıyor. Bir değil, art arda birçok şarkıdan söz ediyorum. Ve ardından Lionel Ritchie. Geçenlerde bir dostumla sabah kahvelerimizi içerken, bir an el ele tutuşacağız sandık. Böyle romantik bir ortam. Hadi diyelim ki sevgilinizlesiniz. Yine de neden romantizm? Kahve içmenin nesi romantik? Bu müziklerle insanlar birbirlerini dansa mı kaldıracak? Alt tarafı kahve içiyoruz, gazete okuyoruz niye romantik olmak zorundayız? (Ben öküz bir erkek miyim?)

House Cafe: Müzik ihalesini paket halinde Power'a vermişler. Aralarda Power XL anonslarından anlıyoruz. Belli DJ setleri hazırlanıyor ve House Cafe bunları çalıyor sanırım. Yalnız hep aynı şeyler. Sürekli dansa kayan lounge müziği. Yumurta yerken hafifçe sallanacak mıyız? Benim önerim eskiden olduğu gibi birinin CD'den biraz da yeni ve güncel müzikleri çalması. Kafasına göre... Eleman yoksa ben öneririm.

Urban: Geçen akşam saat 18.30 itibarıyla Kenny G ya da öyle bir şey çalıyordu. Bir süre sonra bende soprano saksofona karşı boynuma sarımsak asma isteği uyandı. Eğer bir gün soprano saksofon sevmeye başlarsam beni vurun. İlerleyen saatlerde yine ve ille de lounge...

Ara Cafe: Thievery Corporation dönüyordu öğle yemeğinde. Sanırım The Richest Man in Babylon'du. Gayet makul. Ben etnik çalar diye korkmuştum. Etnik müzik beni öksürtüyor.

Nişantaşı City's: Bu başlık altında bir iki şey söylememe izin verin. Şu ana kadar Prada, Gucci vesaire hep böyle şeyler yazdılar. Harika kulüpler varmış içinde, ben görmedim, bir şey yazmam doğru olmaz... Benim gördüğüm en kalabalık yer Marmaris Büfe idi. Orada müzik olarak Fenerbahçe marşlı cep telefonu melodisi vardı. Dilli kaşarlıyı dişleyerek vitrinlere baktıktan sonra üst kata çıktım. Dieci diye bir kafeye oturdum. Burası ortaokul bahçesi ve siyah apartman arkası manzaralı harika bir kafemiz. Müzikler ortama uygun olarak tabii ki lounge. Bu arada espresso 7.5 YTL. Tüm Avrupa ve Amerika'dan iki kat pahalı olmayı hak ediyor bu kafe doğrusu tüm bu özellikleriyle...

IKEA-Ümraniye Tesisleri: Ayıptır söylemesi evde yerde duran kitapların eziyetine son vermek için bu dördüncü gidişim IKEA'ya. Her seferinde bir sürü gereksiz şeyle dönüyorum. En son kızılcık reçeli aldım. Ve kızılcıktan nefret ederim. Fakat IKEA'nın müzikleri güzel. The Cardigans, The Kooks ve White Stripes duydum. Yüzümde bir gülümseme, elimde somon kavanozuyla arabaya yürüdüm. 12 puan IKEA'ya gidiyor. Mekânlar ve müzikler konulu dev yazı dizim ara ara devam edecek, bilginize...