Çok bayatlamış bir numaradır; saf olduğumdan değil, tam tersine, itliğine attım bu başlığı...
Yazıda bir kadından söz edeceğini çaktırır, hem Duygu Asena'nın ünlü eserine gönderme yapar, hem de feministleri gıdıklamış olursun bu başlıkla.
Hayır, merhumeden değil, başka, canlı bir kadından söz edeceğim.
Kadının ülkesi de var: İran.
Kadının elinde kadıdan kapı gibi mahkeme ilamı da var: Kocası ona 124 bin gül almaya mahkûm edilmiş!
124 değil, 124 bin... Rakamla 124.000... (Binler hanesini noktayla mı ayırıyorsunuz, virgülle mi? Avrupalı mısınız, Amerikalı mı?)
Kocasının
"çok cimri" olduğu iddiasıyla mahkemeye başvurmuş. (
"İddaa" yazılmaz ayılar.)
Adam o kadar cimriymiş ki, yemeğe gittiklerinde kadının
"kahve parasını" bile ödemiyormuş.
(Aaa! Orada da kadınlar ve erkekler
"yemeğe çıkıyorlarmış" yahu! Biz bunları hepten hayvan sanıyorduk!... Hadi söyleyin söyleyin, korkmayın, yazmam.)
Çeyiz bedelini istemiş: 124 bin gül.
Ben de ilk eşime laf ola 50 altın
"mihir" ödemeyi kabul etmiştim,
"mihr-i muaccel" mi
"mihr-i müeyyel"mi her ne karın ağrısıysa... Çulsuzdum, ödemedim, üstüne yattım, bugünkü değeriyle 130 bin yeni lira falan tutuyor, oh canıma değsin. Medeni Kanun'a göre, isteyemez! Şeriat yürürlükte olsaydı, çatır çatır alırdı. Yaşasın Mahmut Esat Bey!
İranlı kadın almış. 124 bin gül, aşağı yukarı 200 bin dolar tutuyormuş.
Fakat adamcağızın varı yoğu yalnızca 64 bin dolarmış, gülleri nereden ve nasıl alacak, Hafız'ın Kabri'nden mi derleyecek, Sadi-i ŞirazGülistan'ından mı koparacak, belli değil.
64 bin dolarlık bir evi varmış, mahkeme ona el koymuş. Satılacak, bedeli kadına ödenecek. Üstünü nereden bulacak, bilinmez.
Fakat bizimkiler burada çeyiz hesabını, pardon,
"başlık" hesabını beşibiryerde, tarla, öküz ya da bakır bakraç üzerine tutuyorlar, orada gül üzerine... İnceliğe bakınız.
Petrol, halı ya da havyar değil, çay da değil, gül üzerine.
Aaa! Orada kadının haklarını koruyan yasalar da varmış! Biz bunları hepten hayvan sanıyorduk!... Hadi söyleyin söyleyin, korkmayın, yazmam.
(Bak bak bak! Alçak yazar, hükümete yağ mı çekiyor yoksa? Para da kazanmış... Gazeteci dediğin çay ve simite çalışır, ya da
"bedava stajyer" olarak Babıali çakallarına kendini sömürtür... Bu adam emeğinin hakkını arıyor, hiç olmazsa ilkokul mezunu bir taksi plakası sahibi kadar para kazanabilmek istiyor... Liboş herif!... Liboşluk çok kötüdür arkadaş, ibnelik gibi bir şeydir!... Üstelik herif demokrat, biz çok şükür cumhuriyetçiyiz, öyle kaka bir dünya görüşüne sahip değiliz...)
Kadına dönersek, kadının adı hepten de yok değilmiş.
Bu haberi veren gazetenin adı: İtimad. Yani, Güven.
(Gülün gülün,
"İtimad" diye gazete olur mu yahu? Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet olur, İtimad olmaz. Bizimkilerin isimleri çok batılıdır, o doğulu.)
Adamın adı: Şahin.
Kadının adı da, sıkı durun: Hengâme!
Resmini görmedim ama, belli ki bu Hengâme, bizim burada yaşadığımız hengâmeye benzemez.
Yayın tarihi: 5 Mart 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/05//ardic.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.