1
. Bir cumhurbaşkanı, bir başbakan, elbette
"toplumun bir kesimi" nin oyları sonucu o makamlara gelmişlerdir; elbette hayat görüşleri, ideolojileri, inandıkları, inanmadıkları, oylarını aldıklarına taahhütleri vardır.
Ama sıfatlarının, statülerinin, makamlarının önüne,
"Türkiye Cumhuriyeti" diye bir şey eklenir.
Dolayısıyla, topluma hitap ederken,
"biz sizin şeyinize karışıyor muyuz" dediklerinde,
"bölücü, ayrımcı, ayırmacı" olurlar.
Çünkü onların
"kimin neyine" karışıp karışmayacaklarını
"iradeleri, lütufları, paşa gönülleri" değil, eğer burası hakikaten bir hukuk devleti ise, hukuk belirler.
Demokratik hukuk devleti; onların, iktidarların, devlet gücünün her şeye karışıp müdahale etmemesi içindir.
Başbakanlar da insandır, kızabilirler; medya eleştirisini olgun karşılayabilir yahut karşılamayabilirler. İkisi de olabilir.
İkinci şıkta, yol yine hukuktur. Yahut belgelerdir. Tehdit edemezler.
"Biz sizi" diye konuşamazlar!
2. Gazetecilik, işgüzarlar bir yana,
"Türkiye Cumhuriyeti" gibi resmi sıfatı olmayan bir faaliyettir.
Gazetecilik, ille
"ortalama" da buluşmak,
"çoğunluk" a uymak,
"devleti, rejimi, iktidarı, piyasayı korumak", "genel geçer doğrular" bulmak
, "standart ahlak" a tabi olmak üzere yapılmaz.
Gazetecilik ille objektif değil, ama sübjektiflik içinde de dürüst ve namuslu olma işidir.
Siyasi, ideolojik yelpazenin herhangi bir yerinde olunabilir; bir başkası da başka yerinde.
Farklı farklı önceliklerle, farklı önem sıralarıyla, farklı tepki ve tavırla yayın yapılabilir.
Birinin objektif sandığı bir diğerinin objektifliği olmayabilir.
Sorun; yalan, manipülasyon, saptırma, gizleme, hakaret, hakikatlere ihanet, şiddet, kışkırtma gibi meselelerdir.
Ve bu ülkede, bu medyada ciddi sorundur.
3. Gazetecilik ve bağımsızlık adına, iktidar yahut başka güçlerin müdahalesi, tavırları, tehditleri, kızgınlıkları karşısında,
"genel" ilkelerle, kime karşı ve kimden yana olursa olsun, önce tavır alırız.
Ancak aynı anda önemli ve haklı bir kuşku boğazımızda düğüm düğüm olur.
"Medya-iktidar kavgaları ve uzlaşmaları" nın arka yüzü üstüne şerbetliyizdir.
Öyle
Özkökler'in filan,
"Ülke menfaati varsa şahsi menfaati yok sayarız" gibisinden atmasyonlarına karnımız toktur. Ama başka cephelerdekilerin de.
Akaryakıt, banka, gökdelen, santral, sigorta, özelleştirme ya da diğer cümbür cemaat!
"Basın özgürlüğü", pardon
"basın" diyemeyip
"İletişim özgürlüğü" diye ayaklanan
"Konseyci duayenler"in, patronun istediği kanun çıkarken gazeteciye hapis koyan maddelere dahi nasıl sessiz kaldıklarını biliriz. Onlar adına da utanırız. Yazdıklarını nasıl acele yuttuklarını hatırlarız. Öyle hatıralardan tiksiniriz hatta.
4. Hemen sonra, boğazımızda bir düğüm daha hasıl olur.
"İktidarın, başbakanın medyaya tavrı" na (bizim gibi, hatta daha çok) kızan kimilerinin ikisuratlı suretleri sökün eder.
Zamanında başbakan bilgisinde gazete binası yakılmasına dahi sessiz kalmaları;
Gazete kapatmalara, çeşitli başbakan ve iktidar zorlamalarıyla meslektaşlarının işten atılmasına, susturulmasına;
Kendilerinin dahi sansüre uğramasına, basın özgürlüğüne dair yazı yazmalarının yasaklanmasına;
Genelkurmay'ın düzmece
"çevik" belgeleriyle meslektaşlarının hain ilan edilmesine, çok sayıda ismin andıçlanmasına, Genelkurmay baskısıyla dergiye son verilmesine;
Hak arayan genç gazetecilerin kazınmasına;
Grubun menfaatleri, ilan ve reklam gelirlerine aşırı düşkün yayıncılık yapılmasına;
İktidarların bazı grupları kayırıp bazılarını (haklı, haksız) batırabilmesine;
Dün de bugün de iktidara gazeteci kurbanlar verilebilmesine;
Nasıl sessiz, tepkisiz kaldıklarını; hatta yerine göre nasıl destek kıtası, hissedar olduklarını unutmayız.5. Biz inanırız ki;
İktidarı haklı çıkarmak üzere medya tehditlerini, baskılarını görmezden gelmek, bahane bulmaya soyunmak da bize uymaz...
Basın özgürlüğü adına tavır alırken, patron menfaati gölgesine sığınmak, baskılar, baskıcılar ile mağdurlar arasında ayrım yapmak, yıllardır menfaat veya cemaat yönetmenliği yaparken
"ülke menfaati" diye çırpınmak da.
6. Lakin, şöyle bir sorunumuz vardır:
"Biz" kimiz, kim kimiz; tam bilmeyiz, emin olamayız. Arada kalırız. Yine de, diyeceğimizi esirgememeliyiz, diye düşünürüz.
Çünkü,
güçten ve güç yardakçılığından ziyade, ayıp korkusu, utanma duygusu, vicdan terazisi, hakikat inadı edinmeye çabalarız. Öyle çabalarız işte!
Yayın tarihi: 15 Şubat 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/02/15//talu.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.