İstanbul Valisi'nin, yazdıkları yazının altına imza atmaktan korkan ve "İstanbul Valiliği İl Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü" diye
devleti temsil eden bir makamın adına sığınan garip danışmanları ipin ucunu kaçırdılar.. İşi devleti maskara etmeye vardırdılar.. Okuduklarını anlamayan, daha doğrusu anlamak işlerine gelmediği için anlamazdan gelen bu korkak adamlar, işi laf ebeliğine vardırıp, bir devlet yazısına yakışmayan ifadeler kullanarak, kişisel saldırılara giriştiler.
Son yazılarında bizi "Şark kurnazlığı" yapmakla suçluyor, ama kendileri onu bile yapamıyorlar.. "Hıncal Uluç'un uygar bir ülkede yazarlık ve gazetecilik yapamayacağını" iddia ediyor ve "Anlaşılan yolunuz başka gazetelere çıkıyor. Yürüyün bakalım" diyerek benim bu gazeteden yollanacağımı söyleyecek kadar da küstahlaşıyorlar..
Bakın benim imza korkağı, kişiliklerini açıklayamayıp, devletin arkasına sığınan ve devleti de maskara eden dostlarım..
Gelenekler ve yasalar "Cevap ve Düzeltme Hakkı"ndan söz eder..
Yazıda, haberde bir yanlış varsa, bu düzeltilir. Bir eksik varsa tamamlanır. Bir soru, bir iddia varsa, cevaplanır.. Bunun için de adı, "Cevap ve düzeltme"dir hakkın..
Yazdığınız yazıların hiçbirinde benim yazdıklarımı düzeltme yok. Tersine onaylama var. Sorularımın hiçbirine yanıt yok.. İddialarıma da cevap vermiyorsunuz..
O zaman, nedir yazdığınız?.
Bu saçmalıklarla köşemi işgal etmem. Etmiyorum da.. Buna rağmen gazetem bana sormadan ilk açıklamanızı yayınladı. Yetinmediniz..
Bundan ötesi mahkemenin.. Gider karar alırsınız, yazınızın cevap ve düzeltme içerdiğine.. Şeriatın kestiği parmak acımaz.. O zaman yayınlarız..
Benim köşem, aklına gelenin, aklına gelen saçmalığı yayınlama yeri değil, bilesiniz.. "Bu kentte devlet yok" yazılarıma gelen emailler cilt cilt kitap olur.. Gelip görmek ister misiniz, İstanbul halkı kimin yanında..
Bakın..
Ben "Devlet olsa, Cüneyt Koryürek bugün hayatta olurdu" dedim..
Cüneyt Koryürek olmaması gereken bir yerdeydi. Caddeyi geçmesi gereken yaya geçidinden geçmiyordu. Ona çarpan araba böyle bir ana caddede izin verilen süratin iki misli hızla gidiyordu. Yani hem Koryürek, hem de sürücü, kuralları hiçe saymışlardı. Çünkü bu kentte herkes kuralları hiçe sayıyordu.
Devletin varlığı, devlete duyulan saygı ile belli eder kendini.. Devletin var olduğu yerlerde insanlar kuralları keyifleri istedikçe ihlal etmezler.. Edemezler.. Çekinirler..
İstanbul'da çekinen yok.. Herkes, ama herkes o yolu ordan geçiyor. Hatta rahat geçsinler diye, Belediye orta refüjde çalı seti biçip yol da açmış.. Resmi var.
İstanbul'da çekinen yok. Herkes orda o hızı yapıyor..
Bunları yazdım.. "Hadi ne zaman isterseniz, bugün gidip bakalım. Yaya geçidi dışında geçenler de, hız da aynen devam" dedim..
Ne cevap verdiniz korkak danışmanlar?.. Ne cevap verdiniz?..
İşte ayni yerde bu defa 24 yaşında bir genç kız öldü.. Hazal..Sebep.. Aşırı hız.. Koryürek'e çarpan arabanın müthiş hızına bu defa Hazal'ın arabası ulaştı. Süren de polis üstelik.. Yani devlet hız yapıyor.. Hızı önlemesi gereken devlet..
Ve de Hazal, emniyet kemeri bağlı olsa yaşayacak Hazal, ölüyor..
Neden hız?..
Çünkü bu kentte devlet yok..
Neden kemer bağlı değil?..
Çünkü bu kentte devlet yok..
O verdiğiniz cevap, cevap değil.. Tabii devlet herkesin başına polis dikemez.. Ama devletin devlet olduğu yerlerde, herkesin başına polis dikmek de gerekmez.. Devlet korkusu, devlet saygısı, hissettirir, devletin varlığını..
Nevada çölünde gidiyoruz.. Hani Kızılderili filmlerinde ve Discovery Channel belgesellerinde izlediğimiz uçsuz bucaksız çöl..
Arabayı Holly kullanıyor.. Ben yanında.. Arkada kayınvalde.. En son gördüğümüz insan ve uygarlık işareti iki saat evvel.. Önümüzde sadece kum var.. Deniz gibi kum, ufka kadar.. Yer yer de, hani o insan boyunda insan şeklinde kaktüs ağaçları var ya, işte onlar..
Arabanın camları açık, püfür püfür.. Ben de yakmışım bir sigara.. Keyif..
Bitti.. İzmariti ağzımdan aldım, elimi cama doğru uzatırken, iki yandan iki panter pençesi uzandı.. Solumdan Holly'nin, arkamdan annesinin elleri..
"Sakın ha.. Dışarı atarsan yanarız.."
Yahu Allah'ın çölü.. Bizden başka canlı yok görünürde saatlerdir..
"Hiç belli olmaz" dedi, kayınvalde.. "
Şu kaktüslerden birinin ardından bir motosiklet peşimize takılabilir, her an.." İşte devlet bu, anladınız mı garip danışmanlar.. Devletin varlığı bu!..
Amerikalı çölde bile korkuyor.. Çünkü devlet var..Biz, İstanbul'un en ana arterinde, en göbeğinde, en merkezinde, hatta polisin önünde korkmuyoruz. Çünkü devlet yok.. Hadi açıklama yapın.. Hadi düzeltin, hadi yanıt verin.. Ne diyorsam ona yanıt verin görelim..
Bugün gidin bakın.. 10 günde iki ölümlü kazadan sonra, orada hâlâ yaya geçidi kullanılmıyor. Hâlâ insanlar emniyet kemeri bağlamadan ve cep telefonlarıyla konuşarak ve hız yaparak gidiyorlar, TaksimHarbiye arasında..
Ya da başka yerlerde.. Hem de trafik ekiplerinin ve polislerinin gözleri önünde..
Gidip bakalım mı?.. Gözleyelim mi?.. Trafik polisinin önünde nasıl pervasız suç işlendiğini size kanıtlayayım mı?.
Hadi buna da yanıt verin..
Palavra değil.. Yanıt!.
Yayın tarihi: 12 Şubat 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/02/12//haber,252ACA9654124B1C880AD75778B2B366.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.