Türkiye'de nükleer santral ihalesi macerası
21 Şubat itibarıyla yeniden başlıyor. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) ihale süreci öncesinde son toplantısını 12 Şubat günü yapacak. Bu toplantıda nükleer santraller için yer ve çevre etüdlerini içeren çalışmalar da açıklanacak. Yine
atıklarından binlerce yıl kurtulamayacağımız nükleer santralin, nasıl çevreye dost bir kaynak olduğu anlatılacak. İstanbul Davutpaşa'da ruhsatsız olarak üretim yapan maytap imalathanesinde 20 kişinin ölümü henüz hafızalardan silinmemişken, Tuzla'da adına sanayici denilen bazı kişiler zehirli varilleri çocukların oynadığı arazilerin altına gömerken,
"Nükleer santral temiz enerji. Atıklar problem değil. Almak için sırada bekleyen ülkeler var" sözlerine inanmamız istenecek. Nükleer santral yandaşlarının bildik, ortak savunmaları var. Bazıları 'nükleer santral=nükleer' silah gözüyle baktıkları için, Türkiye'nin bu sayede nükleer silah geliştirebileceğine inanıyor. Bazıları da, 'Enerjide arz açığı konuşulurken, Türkiye güvenli bir enerji kaynağı nükleer santral ile, enerji kaynaklarını çeşitlendirecektir' diyor.
Resmi ifadeler de zaten ikinci başlık altında toplanıyor. Ama nükleer santral ihale süreci, inşaatı,
işletmeye alınması en iyi ihtimalle 10 yıl demek. Bu da gösteriyor ki, gelecek yıl başlayacak olan elektrikte üretim eksikliği sorunu için nükleer santral oldukça geç bir çözüm.
Nedense bu sırada
boşa esen rüzgarımız, akıp giden suyumuz ve yeraltında bekleyen kömürümüz unutuluyor.
Doğrusu Türkiye'nin binlerce megavatlık yerli kaynak potansiyeli dururken, dışa bağımlı bir yakıt türü ile çalışan nükleer santral ihalesindeki ısrarcı tutum insanın aklına başka şeyler getiriyor. 2000 yılında dönemin Başbakanı merhum Bülent Ecevit, nükleer santral ihalesini iptal edince, Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın ihale sürecinde yer almak isteyen firmalara 30 milyon dolarlık tazminat ödeme önerisini unutmuş değiliz. Bundan önceki ihale süreçlerinde dolaşan rüşvet dedikoduları da malumunuz...
Oysa hesaplar ortada. Türkiye'de toplam hidrolik potansiyeli 36 bin 700 mw. Bunun 24 milyon mw'lık bölümü halen kullanılmıyor. Bu da
bir nükleer santralin gücünün 1500 mw olduğunu düşündüğümüzde 16 adet nükleer santrale bedel bir kaynak boşa akıyor demek.
Suyumuz akıyor da rüzgarımız da boşa esmiyor mu?
Rüzgarda toplam potansiyelin en az 10 bin mw olduğu ifade ediliyor. Bunun 20 bin mw'a kadar ulaşacağını bile söyleyenler var.
10 bin mw'lik rüzgar potansiyeli 6.6 nükleer santral anlamına geliyor. Hesaplamalara göre,
linyitte değerlendirilmeyen potansiyel 7, taşkömüründe ise 1 nükleer santrale bedel. Tüm bunlara resmi kaynaklara göre yüzde 18'lik kayıp ve kaçak eklendiğinde,
Türkiye'de en az 35-40 nükleer santrale bedel yerli kaynağın savrulup gittiği görmezden geliniyor. İşte, yerli kaynaklarımız dururken, nükleer santrali 'temiz enerji' diye dayatanlara, Türkiye'nin nükleer geçmişinin 'hiç de temiz olmadığını' hatırlatmak isteriz...
Yayın tarihi: 9 Şubat 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/02/09//haber,58AFFAF0D1A54C1D9B3D25C0CE27473D.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.