İyi bir alışkanlığım var. Eğer vaktim varsa, mutlaka bir kitapçıya ya da sahafa girer kitaplara bakarım. Mutlaka ilginç bir şeyler de bulurum. Geçenlerde Üsküdar İskelesi'nin yanında yerde kitaplar gördüm. Eğilmemle görmem bir oldu:
Ne Cennet Şey Şu Deniz diye bir kitap ve üzerinde bir imza Yaman Koray... İçimden "Aman," dedim, "ne zaman yazmış bunu da haberim olmamış?" Yaman Koray, benim için en önemli deniz yazarlarından biridir. Öyle böyle değil. Hem iyi denizci hem iyi bir gözlemci hem de mükemmel bir kalem... Yüz yüze bir kez bile görüşemediğimize yanarım. Karacasöğüt'te yaşıyordu. Aradım, konuştuk.
Naviga'dan bahsettik. "Birlikte neler yapabiliriz?" diye görüşecektik. O ara fırsatım olmadı. SABAH'tan Elif Korap gitti, mükemmel bir söyleşi yaptı. Aradan bir iki hafta geçmeden kötü haberi aldık. Tamir için teknesinin motor dairesine girmiş, elindeki 220 voltluk seyyar lambada kaçak varmış. Birkaç saat sonra bulmuşlar... Bu kadar basit bir ölüm hiç yakışmamıştı Yaman Usta'ya... Hiç mi hiç... 50 yıldan uzun bir süre, fırtınada, karda kışta her havada denize tek başına çıkan, dalan bin bir badire atlatan o koca adama, bu kadar sıradan bir ölüm hiç yakışmamıştı gerçekten... Ne kadar üzüldüğümü, yandığımı anlatamam. Oysa bir kez bile yüzünü görmemiştim. Romanlarından
Büyük Orfoz'u çok severim. Bir ara ilk baskısından epey bir miktarda almış, pek çok dostuma hediye etmiştim. O yüzden bu kitabını görür görmez resmen balıklama atladım. Akis Yayınları'ndan çıkan bu kitap, balıkadamlar ve balık meraklıları için özel olarak yazılmış. Bin bir hatıra, bin bir macera, bin bir çeşit avcılık... Yazarı zaman zaman öğüt veren, zaman zaman fırça bile atan bir hoca... Geçenlerde sizlere
Tanrı'nın Terk Ettiği Deniz adlı bir kitaptan bahsetmiştim. 50 yıla yakın zamandır denizlerdeyim. Yelken yaparım. O kitabı okurken, bir kaç kez, okumayı bırakıp kendi kendime "Bizim denizciliğimiz bunların yanında tatlı su denizciliği kalır," diye düşünmüştüm. Adamın okurken bile soluğunu kesen olaylarla dolu bir kitaptı. Bu kez de benzer hisleri Yaman'ın kitabını okurken balıkadamlığım için duydum. Türkiye'nin en köklü, en ciddi sualtı kuruluşu Türk Balıkadamlar Kulübü'nün sporcusuyum. Orada yıllarca eğitim aldım, sporculuk, hocalık yaptım. Sonra 30 yılı aşkın aralıksız daldım. Bir kez kulak patlatmamı saymazsak, vukuatım da yoktur. Bugüne kadar deriyi tuzlamadan geldik kısacası. Ama Yaman Koray'ı okurken sanki o kitaptaki yelkencileri suyun altında dalarken görmüş gibi oldum. Öylesine inanılmaz, farklı ve delice şeyler vardı ki!.. Koray'ın anlattıklarında abartı olduğunu hiç sanmıyorum. Ve inanıyorum ki, böylesine bir komple balıkçı, dünyaya çok nadir gelir. Özellikle de sualtı avcısı... Türkiye'nin tüm sahillerini, denizlerini ve altını karış karış, kayalarına varıncaya kadar tek tek bilen biri. Sadece bugünün değil son 50 yılın da şahidi. Sadece ülkenin değil, insanlarının da şahidi... Bakın kitabında balıkçıları ne de güzel anlatıyor: "Gerçek balıkçı Allah'ın kuludur. Doğaya, denize, bu kadar büyük bir güzelliğin mutlaka bir hikmeti, bir Yaradan'ı olduğuna inanır. Yürekten. Ondan bereket ister. Gelmezse sabreder. Gelirse az bile olsa şükreder. Gerçek balıkçı her zaman mutludur. Az da kazansa, çok da kazansa... Şimdi artık küçük balıkçı kayıkları, hele bu yörede, aşağı Ege'de havalar kışın bile sıcak, teknelerinde kap-kacak, yorgan, karı, çolukçocuk, nerde akşam orda sabah yaşadıkları, ailece çalıştıkları, küçük bebeler dahil çocuklarına taze balık yedirebildikleri için mutlular. Gerçek balıkçı iyi yüreklidir. Lokmasını, balığını, yağını, tuzunu, çayını, nesi varsa; suyunu, şekerini paylaşır. Üzerine gelen tekneyi öz arkadaşı olmasa bile buyur eder."