İLİŞKİLİ HABERLER
Cüneyt'i filmlerden kıskanırdım
Cüneyt'i filmlerden kıskanırdım
Tuluhan Tekelioğlu
19.01.2008
Erkekler onun dövüşlerini taklit eder, genç kızlar onun gibi birine âşık olmak isterlerdi. Yeşilçam'da çekilen her dönem filminin baş erkek oyuncusuydu. Melodram, avantür, tarihi filmlerin unutulmaz ismi Cüneyt Arkın'ın her kuşağın hafızasında ayrı bir yeri vardır. Ben onu Kara Murat olarak sevmiştim. Anneannem yakışıklı Kemal, oğlum ise Malkoçoğlu... (Bugünlerde bir televizyon kanalında yeniden gösteriliyor) Dünyayı Kurtaran Adam ise efsane olarak sinema tarihimize geçti. 40 yıldır tek bir kadınla olan ve mutlu bir evlilik süren, yakın zamanda iki oğlunu evlendirmiş, bir de torun sahibi olmuş Cüneyt Arkın'la ilk kez uzun uzun konuştum. Torunundan bahsederken gözleri parlıyordu. "Deniz gözlü oğullar verdi bana," dediği eşi Betül Cüreklibatur'un yanında şakalar yaparak konuşuyordu. Hayatta başarmış, biraz da boşvermiş mutlu bir bilge gibiydi. Cüneyt Arkın ne kadar rahatsa, Betül Hanım o kadar telaşlı. Sohbetimiz sırasında sigara üstüne sigara içti. Evliliklerini anlatırken, sanki geçmişiyle hesaplaşır gibiydi. Cüneyt Arkın'ın eşi olmayı anlattı. Hostesken işini bırakmış, fedakârlıklarla iki erkek çocuğu büyütmüş, Yeşilçam'ın bütün kavgacılarına kazanlar dolusu yemekler yapmış, belini sakatladığında kocasına hasta bakıcılık etmiş ve hep kocasına asılan evli kadınların gazabından çekinmiş. Ne zaman ki ağzından 'Fahrettin' adı çıkmış, kocasını kaybetme korkusunu o zaman yenmiş. İşte yurtdışında eğitim almış Nişantaşlı Betül'le, Eskişehirli Fahrettin Cüreklibatur'un 40 yıllık aşk hikâyesi...
CÜNEYT ARKIN
O kadar çok kadın tanıdım ki, hepsi kocasını, sevgilisini aldatan kadınlardı.
Betül'e 'bebek' derim. Keyfim çok yerindeyse 'papatyam!' Beyaz papatyaları çok sever. Betül'ün resimlerini yaptım mı, hep fonda papatyam vardır.
Betül yanımdayken ev yıkılsa umurumda değildir. Her şeyi onun halledeceğini bilirim.
Yemin ediyorum başka bir kadına elimi sürmedim!
BETÜL CÜREKLİBATUR
Cüneyt hayatında cep telefonu kullanmadı.
Cüneyt çok tutumludur. Biraz daha az tutumlu olmasını isterdim.
Evlilik yıldönümümüzü bilmiyoruz. Hep tanışma günümüzü kutlarız.
Sosyal hayatı sevmez, gezmeyi pek sevmez.
- Birbirinizle iki kez evlenmişsiniz...
- B.C: 1 Haziran 1968 günü tanıştık. 1969'da nişanlandık, 1970'te evlendik, 1971'de ayrıldık. Bir sene ayrı kaldık, sonra tekrar evlendik. Bunlar hep hazirana denk gelmiştir. Onun o şöhretli hayatının zorluklarını başta kaldıramadım. Mahkemeye gittikten sonra birkaç ay ayrı kaldık, o sıralar alkol sorunu oldu. "Alkolü bırakırsan çocuk yaparım," dedim. Evlendik, ikinci evliliğimizden sonra her şey iyileşti. Peş peşe oğullarım doğdu, Cüneyt çok iyi baba oldu. Hiçbir zaman evlilik yıldönümümüzü kutlamayız. Tanışma ayımızı kutlarız.
- Betül Hanım'ı gördüğünüz anı hatırlıyor musunuz?
- C.A: Arkadaşımın verdiği bir davetti. Uzaktan bir profil gördüm. Sarışın bir kız. Başını bükmüş, yalnız, tek başına. "Niye eğlenmiyor?" dedim. O durumları çok yaşamışımdır kalabalık içinde. En kötüsü odur, kalabalık içinde yalnızlık. Benden biriymiş gibi geldi bir anda, sanki parçammış gibi. Öyle sımsıcak yaklaştım ona: "Naber gardaş!" dedim.
- B.C: 21 yaşındaydım. Karşımdaki Cüneyt Arkın! Yurtdışında okumuş, yeni gelmiştim. Cüneyt Arkın'ı çok iyi tanıyorum ama aklımın köşesinden geçmiyor bana bakacağı... Ayrı dünyaların insanıyız.
- C.A: Betül İsviçre'de okumuş, Topağacı'nda yaşıyor. Ben Eskişehirli bir köylüyüm.
FARKLI YETİŞTİRİLMİŞTİK
- Sınıfsal bir fark mı gördünüz? Bir tür kompleks mi yaşadınız?
- C.A: Sınıfsal değil o! Ayrıca sınıfsal tabii! Kültür, yaşama şekli, gelenekler çok farklı. Topağacı'nda yaşayan bir kızın örf ve adetleriyle çoban çocuğununkiler aynı mıdır? Hayata bakış tarzı, değerleri ölçme-biçme aynı mıdır?
- Yaşadınız mı bu sorunları evlilikte?
- C.A: Çok kısa süre. Soğana vurdum mu, cücüğünü çıkarır, yerim. Sarımsağı da öyle.
- B.C: Öyledir gerçekten. Mesela ben elmayı soyarak yerim, o ısırarak yer. Uyum sağlayan ben oldum. Cüneyt bana pek uyum sağlamadı.
- İnsanların artık çok Türk filmi izlemediğini, Türk filmlerinin masumiyetini kaybettiğini söylemişsiniz bir yerde. "Bir saflık ve tatlılık vardı," diyorsunuz. Aynı şey eski evlilikler için de geçerli mi?
- C.A: Hayat o masumiyetini kaybetti. Müthiş bir 'mekanik yaşama hali' var insanlarda. İş Bankası gökdelenlerinin yakınında maç yapmaya gidiyoruz. İnsanlar çıkıyor akşam işten, robot gibiler. Yani modern bir köle. Aile değerleri de yıprandı. Çocuk, sevgi, merhamet ve şefkatle büyüyorsa kötülüklerden koruyabiliyor kendini. Oysa şimdi çocuklar son derece yalnız.
- Siz hep çocuklarınızın yanında olabildiniz mi?
- C.A: Ben çok olamadım ama evdeyken onlarla çok ilgilenirdim. Çocukların baş edemediği meseleler aile içinde dertleşilir, halledilirdi.
İLİŞKİLİ HABERLER
Cüneyt'i filmlerden kıskanırdım
Yayın tarihi: 26 Ocak 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/01/26/ct/haber,55C029A9457E4774ABBC2FA0A1A86FA6.html
Tüm hakları saklıdır.