kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 13 Ocak 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC

Jane Fonda: İyi bir anne olamadım

YASEMİN TAŞKIN
16.12.2007
Amerikalı oyuncu Jane Fonda, 21 Aralık'ta 70 yaşına basıyor. Hayatının bu yeni dönemine 'üçüncü perde' adını veren Fonda, iç hesaplaşmalarını, babası ünlü aktör Henry Fonda ile olan ilişkisini, militanlığını ve son yıllarda yaşadığı dini deneyimi anlattı..
Amerika'nın Irak'ta savaşa girmesinden sonra uzun süre tepkisiz kalan Jane Fonda, bu söyleşide bol bol günah çıkardı. Özellikle de ABD Başkanı Bush hakkında söylediği sözlerle... Türkiye'den 'lovely country' (sıcak ülke) diye söz eden Fonda, "Türkiye'ye giden bütün arkadaşlarım öyle çok bahsettiler ki kesinlikle ilk firsatta gelmek istiyorum," diyor. Bu arada 70'lerin ünlü sol militanı, Türkiye hakkında tarihi ve politik bilgisi sorgulandığında ise 'hiçbir şey bilmediğini' itiraf ediyor... Viyana'da kaldığı Hilton International Otel'de görüştüğümüz Fonda, röportaj boyunca enerjik ve espriliydi. Bej süet ceket-pantolon takımıyla da çok zarifti. Dünyada kaç kadın 70'inde bu kadar hoş ve dinamik olabilir ki? Bu arada sohbetimiz sırasında yeni erkek arkadaşının bir köşede onu gölge gibi izlediğini de belirtelim...

- Çok yakında 70 yaşına gireceksiniz. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz, zamanın sizin için anlamı ne?
- Bence insan hayatında, benim deyişimle 'üçüncü perde'nin başlamasının bazı avantajları da var. Zamanın kıymetini anlıyorsunuz. Bu dönemde yapacağınız en beter şey, bunu görmemek ve hiçbir şey değişmemiş gibi yapmaktır. Yapılacak en iyi şey ise "Merhaba ölüm, beni beklediğini biliyorum. Senden korkmamayı ve seni sıkıca kucaklamayı öğreneceğim," demek! Ben bunu hayatımın her önemli anında söylüyorum artık. Ölüm neredeyse hayati önemde bir randevu. Eğer ne yapmak istediğini biliyorsan, heyecanın varsa üçüncü perde de oynamak çok güzel bir şey.

- Ölümü düşünürken, geçmişle hesaplaşmalardan ne ağır basıyor? Silmek istediğiniz hatalarınız var mı?
- Dönüp arkama baktığımda yapmamış olmayı istediğim iki hatam var: Birincisi benim kamu hayatımla ilgili; oyuncu, militan, feminist Jane Fonda ile... Vietnam Savaşı'nın doruğunda, Hanoi'ye gittiğimde düşürülmüş bir Amerikan bombardıman uçağının iskeleti yanında bir fotoğraf çektirdim. Ardından "Amerika'nın düşmanı", "Vatan haini" yakıştırmaları geldi. Hanoi'ye gitmenin doğru olduğunu düşünüyordum, o yıllarda oraya giden bir tek ben de değildim. Ama o fotoğrafı çektirmemem gerekirdi. Bir hataydı, ağır bir hataydı. Vietnam'da ölen askerlerimize karşı olduğum izlenimini verdim. -

İkincisi, herhalde özel hayatınızla ilgili...
- İkinci büyük hatam kızımla ilgili oldu. Kariyerime, politik faaliyetlerime kendimi fazlasıyla kaptırmıştım. İlk kızımla pek ilgilenmedim, iyi bir anne olamadım. Şimdi daha fazla yakınlaştık. İkimiz de Atlanta'da yaşıyoruz. Kızımın iki çocuğu var. İyi bir anne olamadım ama iyi bir anneanne olmaya çalışıyorum. İnsanın kendi hatalarını tamire çalışması için hiçbir zaman geç değil. Ama bunlar hayatımın sonuna dek taşıyacağım iki günahım.

- Hayatınızın bu perdesinde ne yapmaktasınız?
- Şu an bir kitap yazıyorum. Adı da Third Act, Entering Prime Time (Üçüncü Perde, Hayatın Baharına Giriş). Bu kitabım için araştırmalar yapıyorum. Yazmak bana çok yardımcı oldu. Hayatımın ilk iki perdesini anlamak ve kendimi bu son sahneye hazırlamak adına...

- Son yıllarda dine olan ilginiz ve merakınız üzerine de çok konuşuldu. Bu da üçüncü perdenin kaçınılmazı mı?
- Kadınlar yaşlandıkça, daha dindar olmasalar da ruhaniyete önem veriyor. "Ben niye buradayım, benden büyük ne var?" soruları başlıyor. Bunlar metafizik sorular, bu sorulara dinlerin bazı cevapları var. Ben bizden üstün ilahi bir yaratan olduğuna inanıyorum. Tanrı, Allah, Buda ne dersek diyelim... Savaşları, kökten dinciliği sevmediği kesin. İsa da yeryüzüne dönse, kendi adına yapılan bazı şeyleri onaylamayacaktır.

- Siz sürekli bir değişim içinde oldunuz. İlk eşiniz Roger Vadim'in Barbarella filminde bir seks sembolüyken, Oscar aldığınız Klute filminde bir fahişeyi canlandırdınız. Vietnam Savaşı'na karşı ateşli bir eylemci iken, bir süre sonra aerobik kasetleriniz tüm dünyada yayıldı... Bütün bunlar tutarlı mı sizce?
- Hatalarım ve sevaplarımla yaptığım her şeyin sorumluluğunu alıyorum. Ben Fransa'da tam yedi yıl yaşadım. Bu arada Amerika'da McCarthy dönemiydi. İnsanların korku ile kendi içlerine çekildikleri bir dönemdi. O zaman Amerika'da artık insanların sokağa döküldüğünü televizyonlardan görüyordum. Savaştan firar eden askerler vardı ve Vietnam'da sürdürülen savaşın yanlış olduğunu savunuyorlardı. İlk başta onlara karşıydım. Henüz 30 yaşında ve hamileydim. Simon Signoret'yi tanıdım. Bana sosyal filmleri sevmeyi öğretti. Vietnam'ın tarihini, Amerikalıların, Fransızların hatalarını tekrarladığını anlattı. Paris'te Simone De Beauvoir, Jean Paul Sartre gibi ülkemi protesto eden onlarca entelektüel, oyuncu, yönetmen tanıdım. Okudum, sorguladım, anlamaya çalıştım. Amerika'ya döndüğümde Vietnam'da olanların anlatılanlardan çok farklı olduğunu gördüm. Geç de olsa barış hareketlerine katıldım.

- Ya aerobik?
- Annemi 12 yaşımda kaybettikten sonra (annesi bir psikiyatri kliniğinde intihar ederek hayatına son verdi) anoreksi ve bulimia hastalıklarını geçirdim. Kilom benim için hep sorun oldu, çok zayıftım. Bu hastalıklar nedeniyle daha sonra vücuduma ve gıdama çok dikkat etmek zorunda kaldım. Aerobik dersleri vücut sağlığım için önemliydi. Bu çerçevede benim hayat anlayışımla ters düşmedi.
Haberin fotoğrafları