Öyle sanıyorum ki, ağabeyim Öcal bugünlerde elinde bir anahtarla karşıma dikilecek "Al ulan bu benim Urla'daki evimin anahtarı. Ver sen de bana İstanbul'daki evini.. Değişelim" diyecek..
O iki gün için geliyor ara ara İstanbul'a.. Âşık.. Ben iki gün için gidiyorum İzmir'e.. Tutkun.. O zaman daha ne bekliyoruz.. Hele de bu iletişim çağında, bilgisayarın seni anında gazetende yaparken, istersen Dubai'de yaşa, ne fark eder?.. (Efem???)
Kazın ayağı öyle mi?.
Mehmet Bari vardı, nur içinde yatsın, dünyada benzeri olmayan bir dost.. Hâlâ bir Bari daha çıkmadı yıllardır anlayın.. Almanya'da yaşardı, çocukluğundan beri. Deutcshe Welle Alman Dalgası radyosunun Türkçe yayınlar şefiydi. Parası da forsu da iyi yani. Ama aklı fikri Türkiye'de yaptığı tatillerde kalırdı.
"Hocam" derdi.. "Dönüyorum.."
Bir gün sahiden dönmeye karar verdi.. "Askerlik için geliyorum. Bitince kalacağım" dedi.
"Aman Bahri" dedim.. "Bahri" derdik biz ona.. "Köprüleri atma gelirken.. Askerlik iyi bir fırsat olur. Senin gördüğün Türkiye bu ülkeye geldiğinde seni paylaşamayan dostlarının İstanbul, İzmir, Ankara, Antalya, Bodrum'da yaşattığı cennet. Ama Türkiye sadece bu değil. Yaşam senin orda alıştığından çok farklı.."
Tezkere aldı, döndü Almanya'ya, bir daha kesin dönüş lafı etmeden..
Anladınız değil mi?.
Ben niye İzmir'e tutkunum.. Oranın çilesini hiç çekmedim. Hep keyfe gittim. Başta ağabeyimin harika planları ve Hıncal'ın "İzmirli" Melekleri ile hep harika günler, geceler yaşadım orda..
Ağbim için de İstanbul, ben ve onu çok seven bizim çetenin hazırladığı enfes programlardan ibaret olmalı herhalde.. Çilesini hiç hissettirmedik ona..
Amma velakin, İzmir'in bir ara bizim Ayşe'nin de fena halde kıskançlığını tahrik eden bir yanı var gerçekten.. Hele de biz erkekler için.. Kızları..
Onları 70'li yılların başında Bonjur Pastanesi'nde tanımıştım. Şimdilerde hiç gitmedim, ama duyuyorum, Reyhan Pastanesi'ne taşınmışlar. İlk fırsatta ordayım..
Türkiye'nin en az yarım asır ötesindeydiler, İzmir'in uğruna şiirler yazılan, şarkılar düzülen kızları. İzmir'e gittiğimde kendimi Paris'te sanırdım o zamanlar daha.. "Gavur İzmir" denmesi bundansa, mesele yok.
Bu kadar cana yakın, bu kadar dost, bu kadar insana ve erkeğe alışık..
Poz, kapris, naz bilmeyen.. Hava atmayan.. Modayı en yakından takip eden kızlar..
Bir İzmirli kızla kaynaşmak, hele o da sizle kaynaşmak istiyorsa, 5 dakika.. Fazla değil.. Gitmenize gerek yok.
Adamsanız, adam gibi o size gelir.. Bakın örnek vereyim..
Cumartesi gecesi İzmir'deydik geçen hafta.. Ege Park'a Mario Plaza diye bir mekân..Serdar elinde gitarı milleti coşturuyor.. Hafiften danslar başladı. Hemen yan masada bir çift.. Nasıl cıvıl cıvıl iki genç.. Sarmaş dolaş oturuyorlardı. Baktım sarmaş dolaş da dans ediyorlar..
Bir arada salondan çıktım.. Döndüm geldim ki, kız bizim Güven'le dans ediyor..
Oturdular, Güven'in yanına koştum.. "Yahu bizim masamızda yığınla kız varken, yan masadaki delikanlının sevgilisini dansa kaldırmak ne oluyor?.."
"Ben kaldırmadım ki, o beni kaldırdı" dedi.. Yanına gelmiş Güven'in.. "Fıkır fıkır halinizden belli, canınız dans etmek istiyor, hadi edelim" demiş.. Güven "Erkek arkadaşınızdan izin alalım o zaman" diyecek olmuş.. "Gerek yok" demiş kız.. "Beni o gönderdi zaten.."
O gece hiç tanımadığım kaç kızla dans ettim, bilemezsiniz.. Günün erken saatlerine kadar..
Ertesi gün Pazar. İstanbul'a uçtuk. Salomanje'de Erken Yılbaşı Partisi var.. Saat beşte başlıyor.. Uçaktan doğru oraya gittik, Erol Kaynar dostumuz ya..
Erol bizi baş köşeye aldı. Bir divan.. Duvar tarafına yerleştik. Masanın öte yanı boş.. Dükkân tıklım tıklım oldu az sonra.. Erol karşılayıp öptüğü üç kızı bizim masaya aldı. Mecburen.. Oturdular.. Birinin masasına otururken insan başı ile selamlaşır.. Bir "Merhaba" der.. Hem de burada parti var, rastgele bir cafe günü değil. Yeni Yılı kutlama partisi.. Bir saat oturduk orda.. Biz yokmuşuz gibi davranıyorlar.
Hayatım boyunca, bana selam vermeyen kadınlara, tanıdığım bile olsa, ilk selamı ben vermedim. Öğrendiğim ilk görgü kuralı buydu. Bana verilmeyen telefonu istemedim hiçbir kadından.. Bana verilmeyen bir numarayı bilsem de kullanmadım. Böyle terbiye ettiler beni..
Bir saat sonra kalktık..
Eğlenmesini bilmeyen insanlar arasında kalmanın anlamı yoktu. İstanbul insanı bu.. Ege insanı da o.. Denizin öte yanında da durum farklı değil.. Atina'da da, Trakya'da da, Yunan Adaları'nda da bir tavernada, kulüpte bana masamda oturma izni verildiğini hatırlamıyorum.
Eğlenmeye gelenleri, eğlenmeyenler rahatsız ediyor, keyfini kaçırıyor zahir..
Ya beni elimden tutup zorla piste çektiler, ya masalarına katılmaya zorladılar, en tanımadığım Rumlar.. Hani ya Türk'ün baş düşmanları.. Bizden nefret eden insanlar var ya.. Onlar!..
Bugünkü Tüm Yazıları
İzmirliler ve de İstanbullular!..
Yayın tarihi: 6 Ocak 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/01/06//uluc.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.