Amerika'da televizyon izleyicileri olarak Hollywood yazarları greve girdiğinden bu yana sudan çıkmış balığa döndük. Bildiğiniz gibi yazarlar, televizyon dizi ve şovlarının DVD satışlarından aldıkları payı arttırmak ve internette yayınlanan bölümlerden de pay alabilmek için greve girdiler. 'Yazarlar Birliği' ile 'Film ve Televizyon Yapımcıları Derneği' arasındaki görüşmeler sonuca bağlanamadığı için yaklaşık bir aydır seyretmekten zevk aldığım programların sadece tekrarları yayınlanıyor. Drama dizileri ile aram pek yoktur ama 'Daily Show with Jon Steawart' ve 'Steven Colbert Report' gibi zeki esprilerle dolu, günlük malzeme ile yazılan politik komedi programlarının bağımlısıyım. Grevden bu yana, ses olsun diye televizyonu açık tutanlardan olmadığım için bir aydır akşamları televizyonun karanlık ekranı bana, ben de ona bakışıp duruyoruz. Televizyon aslında bütün boş vaktimi doldurmuyordu, seyrettiğim programlar konusunda seçiciyim. Ama yine de televizyona olan bağımlılığımın derecesini fark etmemiştim.
BUNALIMA GİRDİM
Grevin başladığı gece "İşte hayatın diğer nimetlerinden faydalanmak için bir fırsat" diye kendimi avutmaya çalıştım. Nihayet daha çok kitap okuyabilecek, ne zamandır başlamak istediğim yeni bir egzersiz sistemine başlayabilecektim ve de sevdiklerimle daha dolu ve anlamlı (!) birkaç saat geçirebilecektim. İlk gece internette yeni çıkan Podcast'leri araştırdıktan sonra jakuziyi aroma terapi yağları ile doldurup içine girdim. İkinci gece elime bir kitap aldım ve koltukta uzanarak okurken ağzımın suyu akmış ve kitabı tutan elim tutulmuş olarak gözümü açtığımda daha 12'nci sayfada olduğumu gördüm. (Belki de okuduğum kitap biraz sıkıcıydı). Vakitsizlikten şikayet edip, yapamadığım aktiviteleri zevk aldığım için değil, haftayı geçiştirebilmek için yapıyordum. Çarşamba günü çok mutluydum çünkü Kelsey Grammer'in yeni dizisi 'Back to You' yeni bölümü ile ekrandaydı. Fraiser'in yerini tutmasa da meditasyon yapar gibi her anı içime sindirerek izledim. Dördüncü gün ise daha gündüz saatlerinde akşama seyretmek istediğim bir şey yok diye bunalımlı bir ruh halindeydim. Egzersize başlamak için ideal bir akşamdı ama gün içinde üç yoga dersine girdikten sonra parmağımı kaldıracak halim yoktu. Beşinci gün ilk defa elim içgüdüsel olarak sessiz televizyonun kumandasına kaymadı. Alışkanlığımı bırakabiliyor muydum ne? Belki de cuma akşamları kayda değer bir program olmadığından öyle hissetmiş olabilirim.
TELEVİZYONSUZ HAYAT
İlk haftanın azabından sonra yaklaşık bir aydır televizyonun kontrolünden biraz olsun kurtulabilmeyi başardım. Hatta önceleri şikayetçi olduğum bu durumdan hoşlanmaya başladığımı bile söyleyebilirim. Nihayet elimde kırmızı şarabım veya çayım televizyonsuz bir geceyi iç huzuru ile geçiriyorum. Genelde araba kullanırken dinlediğim sesli kitaplarımı şimdi akşamları evde de dinliyorum. Belki inanmayacaksınız ama son iki haftadır geceleri daha rahat uyku uyuyorum. Düşünsenize gece yatağa yattığınızda bile beyniniz halen günün hikayelerini, haberlerini hatta duyduğunuz şarkıları bile tekrarlamaya devam ediyordur. Televizyonun önünde kanaldan kanala atladıkça aklınız ve kalbiniz sanki bir anda her konuda haber ve görüş bombardımanına uğruyor. Bugün ne oldu? Kim ne dedi? Kim ne yaptı? Doğru, yanlış, eksik, meyilli, farkında veya değil, isteyerek ya da istemeyerek sürekli izlediğimiz imajlarla kendi görüşümüzü şekillendiriyoruz. (Kolaylıkla bağımlılık yaratabiliyor). Bol kalorili bir diyet gibi içerik ve gündem her gün birbirinden farklı. Ama günler, haftalar ve aylar boyunca izlediklerimizde bir aynılık hissi var.
YARARINI GÖRÜYORUM
Beynimizde bir sel baskını etkisi yaratan bu kadar bilgi ve imaj girişini nasıl sindireceğimizi, nasıl tepki göstereceğimizi, gerçekten ne olduğunu, kimin hikayesine inanacağımızı karıştırıyoruz. En azından ben öyle hissediyorum. Üstüne de ev, iş, eş, çocuk, para, sevgili, kariyer, hastalık stresini de kattınız mı gecenin bir saatinde yatağın içinde bir gram uyku için neden debelenip durduğunuzu anlamak o kadar da zor değil. Ben kendi adıma bu grevi, televizyon bağımlılığımı azaltmaya önayak oldukları için Hollywood yazarlarının sevabı olarak görüyorum.
Yayın tarihi: 15 Aralık 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/12/15/gny/demirkan.html
Tüm hakları saklıdır.