İLİŞKİLİ HABERLER
Müziğiyle 'öteki tarih'e kapı aralıyor
Müziğiyle 'öteki tarih'e kapı aralıyor
Cariyeler ve Geceler ile 1453 - Sultanlar Aşkına albümleriyle tanınan Can Atilla, Aşk-ı Hürrem albümüyle üçlemeyi tamamladı. Gençlere tarihi müziği sevdirebilmenin keyfini süren Atilla'nın bir sonraki çalışması ise bir aşk hikâyesinin hazin notaları olacak..
Müziğim bir yönüyle popüler... Ama popülariteyi gerçek sanat için kullanan kaç kişi var ki ülkemizde?
Müzikte 'yeni çağ'ın habercisi olabilecek 'New Age' tarzı film ve tiyatro besteleriyle listelerden sıyrılan Can Atilla, son albüm üçlemesini tamamladı. Sanatçı, Cariyeler ve Geceler ile 1453 - Sultanlar Aşkına ardından gelen ve ağırlıklı enstrümantal olan Aşk-ı Hürrem'i, Poem Müzik Prodüksiyon ve Sony Müzik BMG etiketiyle, yaklaşık 20 gün önce yayınladı. İnternet ve müzik kanallarındaki bilgisayar destekli grafikleriyle öne çıkan klipleriyle de bilinen Atilla, SABAH Cumartesi'nin sorularını yanıtladı.
- Müzik yoluyla, tarihe insancıllığını geri mi vermeye çalışıyorsunuz?
- Tarih, bize anlatılanlardan ibaret olmasa gerek diye düşünürüm hep, çünkü tarih dediğimizde sadece olaylar ve sonuçları öne çıkar. Oysa müziğimde anlattığım tarih, bilgiden ziyade insani duyguların müzikte yansıması ile ilgili. Tarihe baktığımda, okuduğumda hep yalnızlık duygusuna kapılırım. Bize zafer olarak sunulan olayların arkasında, her iki taraf için de ne kadar dramatik bir yaşanmışlık var oysa. "Aslında savaşın galibi olmaz," derler ya hani, ben de zaman zaman bu fikre kapılırım. Ama istesek de istemesek de, sanatın tüm açılımları için tarih her zaman yaratıcılığı desteklemiştir. Gerçekle gerçek olması istenilen için olağanüstü bir ortamdır tarih örgüsü. Tarihi, albümlerime konu olarak seçmekteki amacım ise, bilinmeyen ama gerçek olan 'öteki tarih'e müziğimle bir kapı aralamak. O kapının ardında bizlere söylenmeyi bekleyen o kadar çok söz var ki...
- 1453 - Sultanlar Aşkına, Cariyeler ve Geceler ve Aşk-ı Hürrem albümleriyle, üçlemeyi tamamladınız. Amacınız neydi ve şu anda kendinizi nerede görüyorsunuz?
- Tarih derslerinde albümlerimin dinlenmesi, üniversitelerde sanat estetiği ve felsefesi derslerinde tez konusu olmasının önerilmesi gibi, o kadar çok ve güzel mail'ler alıyorum ki! İnsanlara, geçmişe ait hatıraları, anıları hissettirebilmek önemli bir sorumluluk. Çünkü geçmiş dediğimiz periyot aslında gerçekten yok olmuyor, ondan kalanlar üzerine kurulanların kökeninde hep o tarih var. Fantastik bir atmosferde bir 'dünya sound'u' ile hazırladım üç albümümü de. Başlangıçta, padişahlar yok iken, onları dünyaya getirip tarihi değiştiren Hıristiyan annelerini anlattım; sonra Rönesans'ın başlangıç noktası kabul edilen ve çağları değiştiren '1453 - Fetih' hadisesini işledim müziğimde; Aşk-ı Hürrem albümünde ise bu kez yükseliş dönemi, yani Kanuni dönemine ait karakterleri işledim. Büyük bir proje oldu bence. Bir örneği daha yok böyle sanatsal, konsept çalışmanın. Bundan sonrası yine, ön çalışmasına başlamış olduğum bir 'aşk hikâyesi'nin hazin öyküsü olacak.
- Türkiye ve Türkiye dışından dinleyicinin çalışmalarınızı algı ve tüketiminde ne gibi farklılıklar sezinliyorsunuz?
- Bilinçaltı adlı albümümü 1992 yılında yayınladığım zaman bazı eleştirmenler "Türkiye'nin 250 yıl sonrasının müziği," gibi anlamsız bir yorum yaptılar. O zaman bu fikirler beni biraz üzmüş ve düşündürmüştü. Ama şu da bir gerçek ki, ülkemizde o zamandan bu zamana müzik sektöründe çok şey değişti. Enstrümantal müzik kavramı Avrupa'dakine benzer, 'kişisel tercih' haline geldi. Artık 'herkesin dinlediği iyidir' anlayışı, eskisi kadar güçlü değil. Bunu satış rakamlarından da görebilirsiniz. Bu üçlemenin öncesinde İngiltere, Hollanda ve Almanya'da sekiz albüm yayınlamıştım. Avrupa'daki olumlu eleştiri ve ödüller beni mutlu etmişti; ama bu üç albüm ve satış başarısı, kendi vatanımda da müziğimi geniş kitlelerle paylaşabileceğimin bir göstergesi oldu.
- Müziğiniz sizce milliyetçi mi, yoksa çoksesli ya da etnik mi?
- Müziğim kesinlikle bu kelimelerle açıklanması güç bir müzik türü. Benim müzik çizgim, Türkiye'de müzik yapan müzisyenlerden oldukça farklı. Bu albümler için yukarıdaki tanımlamaları belki yapabiliriz: Evet, konu olarak bizi ve tarihimizi anlatıyor, tabii etnik unsurlar da olmalı... Çok sesli - tek sesli? Böyle bir şey var mı? Müzik ne gerektiriyorsa besteci onu yapar. Örneğin Mevlana 800. Yıl Oratoryosu'nda öyle müzik cümleleri yazdım ki (solo ney için) tabii ki tek sesli olması gerekiyordu ama sonda, birdenbire öyle bir orkestra ve koro müziğe girer ki (saymadım ama) belki 40 sesten fazla bir armoni duyarsınız. Sık sık sorulan bir soru var bana; "Can bey müziğinizin türü ne?" diye. Bir dinleyicim bana rica etti, "Lütfen müziğinizin türünü soranlara 'Bu Can Atilla'nın Müziği' diye cevap verin." Çok hoşuma gitmişti bu öneri.
İLİŞKİLİ HABERLER
Müziğiyle 'öteki tarih'e kapı aralıyor
Yayın tarihi: 8 Aralık 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/12/08/ct/haber,83B4C8A8EB144DC987E543FAA9C30A70.html
Tüm hakları saklıdır.