François Ozon'un filmi 'Angel'ın genç yıldızı Romola Garai, performansıyla beğeni topluyor. "Hedefim Hollywood değil" diyen Garai, kariyer basamaklarını başarıyla çıkıyor.
Melek misali kırılgan bir güzellikten ziyade; kocaman mavi gözlerinden taşan enerjiden de anlaşılacağı üzere, gayet bu dünyaya ait, açık sözlü bir genç kadın. Hong Kong doğumlu, 25 yaşındaki İngiliz oyuncu Romola Garai, son dönem sinemacıların yeni gözdesi. Tesadüfen oyuncu olan, BBC dramalarında yetişen, tiyatro sahnesinde de başarı kazanan Garai'yi 'Kefaret'te Keira Knightley'nin kızkardeşi rolünden sonra şimdi de 'Melek'te (Angel) başrolde izliyoruz. Fransızlar'ın 'haşarı çocuğu' François Ozon'un yönettiği filmde; Garai sıradan romanlarıyla para ve şöhrete kavuşan alt sınıftan bir genç kızı canlandırdı...
*
Geçtiğimiz yüzyılın başlarında geçen, yine bir dönem filminde izliyoruz sizi. Kostümlü dramalardan memnun musunuz yoksa üzerinize yapışıp kalacağı korkusu var mı? Aslında memnunum çünkü kostümlü dramalarda görünüşünüzle ilgili değişiklik anında görülebilir. Ama zaten önemli olan canlandırdığınız karakterler. Yani rol yaparken kostüm sizi bağlamaz, oyunculuğunuza güvenmeniz gerekir. Ben farklı roller olduğu sürece dönem filmi ayırımı yapmam.
YÖNETMENE GÜVENİRİM
*
'Melek', alt sınıftan bir yazarın gerçekleşen hayallerini anlatıyor. Nedir herkesteki bu şan şöhret hayalleri sizce? Film zaten belirli bir dönemi değil de yaratıcı birisinin yükselme, sevilme, takdir edilme ve sonuçta tatmin olma hedeflerini anlatıyor genel olarak. Neyi ne kadar yaratabildiğinizin farkında olamıyorsunuz çoğunlukla ve bu aslında çok da önemli olmayabiliyor. Önemli olan, ne elde ettiğiniz. Filme adını veren Angel da kendi kontrolü dahilinde olmayan şeylerin yokluğuyla düşüşe geçiyor.
*
Özellikle dönemin İngiltere'si düşünülünce ünlü olmak yetmiyor değil mi? Evet, her zaman sınıf farkları öne çıkıyor. Ne kadar paranız da olsa; görmemiş muamelesi eksik olmuyor. Gerçi Angel da alt sınıftan üste çıkarken ruhunu inceltmiyor, bilakis pahalı şeylerle kendini oyalıyor. Bu refleks günümüzde de mevcut aslında. Bir yere ve sınıfa ait olmak istediğimizde bilgiyi değil parayı devreye sokuyoruz.
*
Sizin genç yaşta gelen şöhretle aranız nasıl? Önemli olan inandığınız şeyi yapmak. Zor ama bir denge de tutmak gerekiyor. Söyleşilerde sempatik olmaya çalışmıyorum hiç, olduğum gibi davranıyorum. Biraz fazla açık sözlüyüm belki de. Ama rol yapmak farklı, gerçek hayat farklıdır. Hedefim doğrudan Hollywood değil. Gerçi üç yıl önce 'Kirli Dans 2: Havana Geceleri' adlı filmi adımı oralarda duyurması için yaptım ama malesef başarılı olamadı, ben de iyi değildim, hataydı. Neyse şimdi önemli olan iyi ve bana uygun bir teklif olması.
*
Angel bencil ve seyirciye pek sempatik gelmeyecek bir karakter. İlk büyük başrolünüzde bu risk sizi hiç endişelendirdi mi? François Ozon olduğu için hayır! Sonuçta bu kitch bir melodram, dolayısıyla romana da sadık kalarak karakteri olduğu gibi ele aldık, yani sempatik yapmaya çalışmadık. Ozon kadınlarla ilgili harika filmler yapmış bir yönetmen ve Angel karakterinin tüm açmazlarını duyarlı bir bakışla yansıttığına inanıyorum.
*
Yönetmenlere genelde güvernir misiniz, sette nasılsınız? Bence en olumlu özelliklerimden birisi yönetmene güvenmek. François Ozon gibi birisine güvenmek gerek, küçük bir fikir ayrılığı bile olsa; sonuçta kararı ona bırakmak gerek. Hayalimde çalışmak istediğim yönetmenler var mesela, David Lynch, Coen biraderler, Ken Loach, Mike Leigh gibi. Onlarla güvenmezsen kime güveneceksin ki!
*
Lise tiyatrosundayken tesadüfen keşfedildiniz değil mi ? Evet. Yine klişe olacak ama ben de çocukken çok kitap okurdum ve bir köşede oyuncaklarımla oynarken her şey gerçekmiş gibi hayal ederdim. Aslında biz oyuncular şimdi de aynı şeyi yapıyoruz. Oyunculuk için okula ara verdim ama bitireceğim.
Yayın tarihi: 27 Kasım 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/27/gny/haber,CAC0ADB7444744C4BF3C5B9B23A1628C.html
Tüm hakları saklıdır.