MHP lideri Bahçeli her Salı grup konuşmasında sertliğin dozajını daha da artırıyor. Dün, deyim yerindeyse, tavan yaptı. Neler demedi ki? Ordunun olanca gücüyle Kuzey Irak'a yürümesini istedi, Türkiye'yi bölmeyi amaçlayan bir stratejinin adım adım hayata geçirildiğini öne sürdü, Erdoğan'ı bölücülere "Gizli mütareke" çağrısı yapmakla suçladı, DTP'lilerin tümünü "Siyasi terörist" ilan etti, CHP'nin Kuzey Irak açılımını yerden yere vurdu.
Çeliğe su üstüne su veren bu konuşmayı dinlerken, 2004'te
"Türkiye farklı renk ve kokudaki çiçeklerin barış içinde yaşadığı bir bahçedir" diyen Bahçeli'yi anımsadık.
Geçen 4 Ağustos'ta Meclis'teki yemin töreninde
"Bize uzatılan eli geri çevirmeyiz" diyerek DTP'li Ahmet Türk, Aysel Tuğluk, Sırrı Sakık'la tokalaşan Bahçeli'yi gözümüzün önüne getirdik. Ve "Hangi Bahçeli, barış ve huzur ortamına daha çok katkı yapar" diye sormaktan kendimizi alamadık.
Çiçekler kurudu mu? Eski Bahçeli, Güneydoğu sorununun çözümüne ilişkin somut önerilerde bulunmasa bile en azından terör ile Kürt sorununu ayırmaya özen gösteriyordu. Yeni Bahçeli ise "Türkiye bahçesindeki çiçeklerin renk ve koku farkının tanınması" talebini bile ülkenin parçalanması planının parçası olarak görüyor.
Dahası bir yandan terörle mücadele ederken, bir yandan da terörün kökünün kurutulmasına yönelik siyasal ve sosyal arayışları "Türkiye'yi ateşe atmak" olarak tanımlıyor.
MHP liderinin bu "Şahinler şahini" tutumu toplumsal bünyede ciddi hasarlara yol açabilir.
Çünkü
onun bu çıkışlarının ne yazık ki, Güneydoğu'da terör örgütünün çözülme sürecine giren tabanını yeniden kenetleme tehlikesi bulunuyor. Bir nokta unutulmamalı: PKK'nın saldırılarını yoğunlaştırması, DTP'lilerin Bahçeli'yle el sıkışmasından ve bunun kamuoyunda yaptığı olağanüstü olumlu yankıların ardından geldi. İşareti de Öcalan verdi. Tokalaşmadan 5 gün sonra avukatlarıyla yaptığı görüşmede esip gürledi: "Böyle bir şey aklımdan bile geçmemişti. Öyle rastgele politika olmaz. Kongre kararı olmadan kendi başlarına nasıl böyle bir şey yaparlar?"
Ve ardından Beytüşşebap'ta minibüs taranması, Dağlıca baskını, Gabar tuzağı...
Ve "Biz kavga, kan ve şiddet istemiyoruz" diyerek Bahçeli'ye el uzatan Ahmet Türk, Aysel Tuğluk ve Sırrı Sakık'ın DTP büyük kongresiyle tecrit edilmeleri, PKK'nın parti yönetimine el koyması...
Biraz insaf ve sağduyu Yeni bir sayfa açmak için "Bedel" ödemeyi göze alanları şimdi hiçbir ayırım yapmadan "Siyasi terörist" ve "İmralı maşaları" ilan eden Bahçeli'nin Başbakan
Erdoğan'ın PKK terörü ile Kürt sorunu arasındaki tüm bağları koparmayı amaçlayan arayışlarını "Etnik bölücülüğün önünü açmak için seferberlik" suçlamasıyla mahkûm etmesi ne insafa sığıyor, ne de sağduyuya. Çünkü daha iki-üç yıl önce MHP'li Mehmet Şandır şöyle demişti: "Terörle mücadele sadece dağda olmaz. Terörle mücadele yalnızca güvenlik güçlerinin meselesi olmaktan farklı bir şeydir. Terörle mücadele siyaseten olur."
Çünkü PKK terörüyle mücadelede ön saflarda yer almış emekli komutanlar değerli meslektaşımız Fikret Bila'ya yaptıkları açıklamalarda, sorunun yalnızca güvenlik açısından ele alınmasının ve sadece askeri önlemlere dayalı politikalar geliştirilmesinin ne denli hatalı yaklaşım olduğunu açık açık itiraf ettiler.
Bir şey kesin: Türkiye, PKK'yı ortadan kaldırmaya hiç bu kadar yakın olmadı. MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, "PKK birkaç ayda biter" diyor. Örgütün Kandil'deki lider kadrosundan Cemil Bayık, "Türkiye ve ABD, PKK'nın tasfiyesi konusunda anlaştı" diye feryat ediyor.
Bir şey daha kesin: Türkiye aynı zamanda Kürt sorununu "Tek devlet, tek bayrak, tek vatan" kutsal ilkeleri çerçevesinde çözme şansını hiçbir zaman bu kadar güçlü yakalamadı.
Biz bu iki hedefe birden ve birlikte ulaşılacağı umudunu taşıyoruz. Keşke CHP gibi MHP de "Sapla samanı ayırarak" bu sürece katkıda bulunsa...
Yayın tarihi: 21 Kasım 2007, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/21//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.