kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 4 Kasım 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC

Yazdıklarımı hafızamda tutsam eğer, deli çıkarım!

BELGİN ÇOBAN
Kimi 'Rönesans adamı' diyor, kimi 'kültür arkeoloğu', kimi de, 'gökkuşağının sekizinci rengi'... Ama o, en çok 'oyunbozan' denmesinden hoşlanıyor. Ne de olsa kendi oyununu oynamayı seviyor. Prof. Dr. Metin And ile imza gününde TÜYAP'ta buluştuk. Beş saat boyunca da sık verilen aralıklarla sohbet ettik. Önce VIP salonu, sonra imza standı, ardından söyleşi salonu, sonra yine imza standı ve son olarak tekrar VIP salonu derken, TÜYAP sınırları dahilinde yukarı aşağı hareket ettik; hatta bir ara kalabalıkta birbirimizi kaybedince korktuk! "Benim gölgem kendisi," diye meraklı bakışlara tanıştırdı bizi, yüzünden gülümsemeyi de eksik etmedi. İmzaya gelen olunca "Müşterim geldi, kaçırmayalım," diyerek konuşmayı kesti, her gelenle mutlaka sohbet etti. "Bu benim hayatımdaki ikinci imza günüm," deyip, gülmeye başladı: "Öncekinde sadece üç kişi gelmişti. Sonradan öğrendik ki, onlar da Yapı Kredi'nin elemanlarıymış..." Yok, bu kez öyle olmadı. Öğrenciler, oyuncu adayları ve onu bilip tanıyanlar, büyük mutlulukla kitaplarını imzalattı. Metin And ise her gelene istisnasız yeni kitabını önerdi: Minyatürlerle Osmanlı-İslam Mitologyası... "Çünkü bu daha eğlenceli, güvenin bana..." diye de ekledi. İnterneti hiç görmeyen, aşkı hiç bilmeyen, "Evli misin?" diye soranlara "Kapıcının karısıyla evliyim..." diyen, Ankara'daki meşhur 'dağınık' evinden dışarı çıkmayı da hiç mi hiç sevmeyen 80 yaşındaki Metin And, en büyük korkusunu ise gerçekten ürpererek açıkladı: "Alzheimer olmaktan çok korkuyorum!" İşte Metin And ve güleryüzlü sohbeti...

ÇOĞU KİTABI PİYASADA YOK
- TÜYAP'ın açılışında "Başıma bir taç giydirilmiş gibi hissediyorum," demiştiniz...
- Evet. Tabii büyük bir onur. Birdenbire haber geldi; "Onur yazarı oldun." Onun da ne olduğunu pek bilmiyorduk ya... Beni şaşırttı. Aslında adalet duyguma göre benim seçilmemem lazımdı, kitaplarım yaratıcı edebiyatın ürünleri değil... Ama "Seçildim mi, bunu da yan cebime koy," derim yani...

- Peki sizce neden siz seçildiniz?
- Bunu sorduğum zaman kızıyorlar bana, seçenler yani. "Biz bütün kitaplarını inceledik; 54 kitap, 1 bin 500 yazı, bunu sen alabilirsin," dediler. "Peki," dedim "susuyorum..."

- Onur yazarı seçilmenizden dolayı art arda röportajlarınız çıktı. Genç kuşak da sizi tanıma fırsatı buldu bu sayede...
- Evet ama onların bir işine yaramaz! Çünkü benim kitaplarımın çoğunun mevcudu yok! "Hadi şu adamın kitaplarını okuyayım," dese, nasıl okuyacak? Şimdi Yapı Kredi'de bir program yapıyoruz; en sevdiğim iki kitabımı birden çıkaracağız. Tanzimat ve İstibdat Tiyatrosu ile Meşrutiyet Tiyatrosu... Beraber çıkmaları çok önemli, çünkü 2008, Meşrutiyet'in ilanı ve anayasanın kabulünün 100. yıldönümü oluyor.

- Bir de yeni projeleriniz var...
- Büyük bir kitap hazırlıyorum; İstanbul'un Çarşı Ressamları. Ankara'ya döndüğümde kitaba kaldığım yerden devam edeceğim. Bir aksilik olmazsa yıl sonunda kitap hazır. Ama yüzlerce renkli resim var, onları sıralamam lazım. Yani 2008'in ilk yarısında kitap çıkacak.

- İllüzyonistlerle ilgili de bir çalışmanız var değil mi?
- O şimdi tatilde; tatilini de iyi geçiriyor anladığım kadarıyla...

- Otobiyografinizi neden yazmıyorsunuz?
- Ondan önce gelen şeyler var. Şimdi yazmakta olduğum kitap, benim için çok önemli. Biyografim olmasa da olur ama o kitabın çıkması çok iyi olur...

- "Kitap yazmaktansa o araştırma kısmı benim için çok daha heyecan verici," diyorsunuz. Tam olarak neyle özdeşleştirebiliriz bu heyecanı?
- Dedektif gibi... Bilinmeyeni arıyor ve tesadüf bir buluşta bulunuyorsun. O çok mutlu ediyor. Öyle zamanlarda kendime tatil veriyorum, viskiler içiyorum, dans ediyorum falan... Onun dışında aklımı çelecek hiçbir şey okumuyorum da, dinlemiyorum da...

- Çalışmalarınızı etkilemesin diye mi?
- Hayır... Benim hafızam gidiyor! Mesela müzik dinlemeyi kestim. Bütün bestecilerin eserleri komple bende var, hiçbirini artık dinlemiyorum. Dinlediğim zaman heyecanlanıyor, tesiri altında kalıyorum. Ben kafamı yalnız işime vermek istiyorum.

- Bir rahatsızlığınız var mı?
- Nöroloğa gittim dört-beş yıl önce. Ailemde hiç hastalık yok, bir hastalık vardı; babamda ve babaannemde, Alzheimer! Alzheimer'dan çok korkuyorum. Felaket bir şey!

- Doktor ne dedi?
- İkinci gidişimde Toprakbank'tan 40 gün 40 Gece isimli kitabım çıkmıştı, ondan bir tane hediye ettim profesöre. Çıkarken bir şey söyledi; bu beni çok rahatlattı. "Şu kitabı yazan Alzheimer olmaz," dedi. En yakınımın adını unutuyorum, yüzünü unutuyorum ama bu araştırma; zincirleme giden şeydir. Bende de halkalar yerli yerine oturuyor, hiç yanlış yapmıyorum... "Ben Alzheimer değilim, Alzheimer olsam yanlış yaparım," diyorum...

- Bu denli çok araştırma, bilgi... Hafızanız bunları düzenler mi, eviniz gibi dağınık mı?
- Onlar kalmıyor bende, atıyorum yaptıkça.

- Bunu nasıl beceriyorsunuz?
- Böyle bir mekanizma geliştirdim. Tüm bu yazdıklarımı hatırımda tutsam deli çıkarım, Bakırköy'e götürürler beni...
Haberin fotoğrafları