Erdinç İyikul, oyun oynamak üzerine kurulu işinden yaklaşık 3000 YTL kazanıyor.
Oynuyor, test ediyor, üstüne para kazanıyor
21 yaşındaki Erdinç İyikul'un işi bilgisayar oyunu oynamak, hataları bulmak ve bulduğu hataları oyun programcılarına bildirmek. Çocukluk eğlencesiyle para kazanan İyikul'un hayallerini ise Tomb Raider oyununu Türkiye'ye uyarlamak süslüyor..
Erdinç İyikul, 1986 doğumlu ama şimdiden görmüş geçirmiş birinin bakışlarına sahip. Merter'deki evlerinin odasında, çocukluğundan itibaren sanal olsa da, dünyayı epey görmüş... Oyun programcılarının hayal güçlerinin içinde dolaşmış, yüzlerce saat tek bir oyunu bitirmek için uğraşmış. Çeşitli oyun dergilerinde yazarlık yaptıktan sonra, 19 yaşında hayalleri gerçek olmuş: Çocukken, çıkardığı her ürünü hayranlıkla satın almaya çalıştığı Nintendo firmasında çalışmaya başlamış. Üstelik İyikul'un işi, yeni çıkan oyunları denemek, hatalarını Japonya'ya rapor etmek ve gelen programcılara Türk oyuncuların oyun beğenilerini anlatmakmış. Son çıkan oyun konsollarından hepsine sahip olan İyikul, artık evinden çıkmadan konser veriyor, boks maçı yapıyor ve düşman ülke ordularının askerleriyle savaşıyor...
- Hayatınıza böyle hükmeden oyun merakınız nasıl başladı?
- Çocukluğumdan beri var olan bir şey, zaten bilgisayarda programlar yazıyordum. Türkiye ve yurtdışında çeşitli sertifika programlarına katıldım. Ama ilk komşunun bilgisayarıyla başladım oyun oynamaya. Sonra bu ilk çıkan Atari'ler vardı, şu kara kutulu aletler... Onun dışında Super Nintendo oynardım.
'PATRONLA POKEMON'CUYDUK'
- Super Mario World oyunuyla birlikte geliyordu o galiba...
- Evet doğru hatırlıyorsunuz. Nintendo benzeri Microgenius'lar vardı, onlardan bende de vardı. Ardından PC aldım, 13 yaşında falandım. Age of Empires, strateji oyunları, futbol menajerlik derken PC oyunlarına merakım epey arttı. İnanılmaz bir arşivim vardı.
- Hep bu odada mıydınız peki?
- Evet, hayatım bu odada geçti! O dönem Pokemon'lar, Super Mario'lar vardı, onlar aracılığıyla konsollara yeniden dönüş yaptım. Daha sonra Nintendo'da çalışırken de, bu Pokemon fenomeni gündeme geldi. Televizyoncu Nuri Çolakoğlu'nun oğlu Hasan Çolakoğlu vardır, Nintendo Türkiye'nin patronu. O da Pokemon oynuyordu. Ofiste bir arkadaşımız 500 saat boyunca bu oyunu oynadı. Sonra gidip devam oyunlarını da bitirmiş... İnsanların geçmişlerinde Nintendo oyunlarıyla bir bağı olduğunu düşünüyorum: pek çok karakter, kafamızda yer etti.
- Bugünlerde oyun konsollarına her yerde rastlıyoruz. Ama siz küçükken, bir oyuncu olarak kendinizi yalnız hissetmiş olsanız gerek.
- Benim merakımı paylaşan çok kişi yoktu açıkçası. Bu yaşta da oyunla ilgili olunca, oyunlardan para bile kazansan, insanlar sana bakıp: "Aaa şuna bak hâlâ oyun oynuyor!" diyor. Ama çevremde oyun oynadığını gördüğüm 45 yaşında insanlar var. Onlar da aynı şeyden şikâyetçi; kayınvalideleri gelip "Bu saatte sen hâlâ oyun mu oynuyorsun?" diye kızıyorlarmış. Film izlemeyi seversiniz, sürekli film izlersiniz, arabalara meraklısınızdır, dergi okursunuz, buna benziyor oyun sevgisi de. Belki bir insana Pokemon sevginizden bahsedersiniz size gülüp geçebilir, ona komik gelebilir. Bende oyun oynamak kısa sürede bir tutku haline geldi. Ertesi gün sınavım olur, ben yeni çıkan oyunlar hakkında yazılar okurum, yeni çıkan bir oyunun trailer'ını seyrederim, böyle kurtulamadığım bir durum!
- Üniversite okudunuz mu?
- Uludağ Üniversitesi'ni kazandım ama gitmedim. Ben kendimi geliştirmek istiyordum, Türkiye'de bir özel üniversitede sistem yazılımı üzerine bir program açılıyordu. Ama hesap yaptım, beş yılda 100 bin lira vermem gerekecek, o paraya kendi şirketimi kurarım diye düşündüm ve Açık Öğretim Fakültesi'ne kayıt oldum. Birkaç ay sonra Avustralya'ya gideceğim. Burada kalıp üniversiteye gitmek; benim yaptığım şeyleri yapmamam, dergilere yazmayı, böyle yoğun biçimde oyun oynamayı bırakmam anlamına gelir çünkü.
- Oyun oynamak mı sizin işiniz, yoksa oyun yazmak mı?
- Benim hayal dünyamda oyun yaratmak var. Mesela bir camiye gittiğimde, değişik bir yapıya girdiğimde kafam hemen çalışmaya başlar: "Acaba Tomb Raider gibi bir oyunu buraya uyarlasak, olaylar burada yaşansa nasıl olurdu?" diye düşünmeye başlarım. Oyun oynamak benim için öncelikle eğlence ama yapmayı istediğim asıl şey oyun yazmak. Programcı dediğimiz adam da sabah 02.00'da kalkar, akşamüstüne kadar çalışır. Yaratıcı ve özgün olmak gerekiyor programcı olmak için.
- Peki uzaktan programcı olabilir mi insan? Bu odada çalışıp yeni FIFA oyununu yazabilir misiniz mesela?
- Uzaktan çalışabilirsin ama programcılık öncelikle bir ekip işidir. Ben yazılım firmalarında çalıştım ve bir araya geldiklerinde insanların çok yaratıcı olabildiklerini gördüm.
- Nintendo'da nasıl çalışmaya başladınız?
- Dergilerde yazı yazıyordum, 19 yaşındaydım. Şirketle ilgili eleştirilerimi Nintendo'nun Japonya'daki merkezine e-posta yoluyla gönderiyordum. Nintendo'nun çizdiği yolu, stratejileri doğru bulmuyordum, bu eleştirilerimi yazıyordum. Sonra Türkiye ofisine girdim, bir ay satışta çalıştım. Wii yeni çıkmıştı, sonra pazarlama sorumlusu ve ürün yöneticisi oldum.
- Oyunları nasıl test ediyordunuz?
- Japon ve Amerikan oyunları bizim büromuza geliyordu. Ben orada oyunları 'tester' denilen özel makinelerle deniyordum. Daha sonra hataları bildiriyordum, bildirdiğim hatalar da düzeltiliyordu.
- Haftada kaç saat oynuyorsunuz peki? Bugün ne kadar oynadınız mesela?
- Stres atmak için siz gelmeden önce yarım saat oynadım, itiraf ediyorum. Akşamları maç olursa -ben Galatasaray'lıyım- o zaman pek vakit ayıramıyorum. Yoksa günde 3-4 saat oynarım. Bende bütün konsollar bulunduğu için güne bazen biriyle başlayıp diğeriyle bitiriyorum. Ama şu anda oynamadığım, çok kaliteli olduklarını bilmeme rağmen deneyemediğim bir yığın oyun var masamın üzerinde...
Yayın tarihi: 27 Ekim 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/10/27/ct/haber,1BF40B93B6FC42F0A2590F46A3DDC16F.html
Tüm hakları saklıdır.