Türkiye ile Irak arasında imzalanan terörle mücadele anlaşmasına -
bakış açısına göre-üç yorum getirilebilir: Diplomatik nezaket kurallarına saygıyı öne çıkarırsak,
"Günü kurtarma anlaşması" diye geçiştirebiliriz.
Anadolu insanı gerçekçiliğiyle ifade etmek gerekirse,
"Laf ola beri gele" cuk oturur. Veya İsmet İnönü'nün o ünlü sözü:
"Haydi canım sen de!" Siyasi gerçeklere göre değerlendirirsek,
"Barzani kazandı" diyebiliriz. En doğrusu da bu olur.
Çünkü
Türkiye'nin en önemli talebinin, "Sıcak takip" hakkının reddedildiği anlaşmanın bu cılız haliyle bile uygulanma şansı sıfır. Nedeni : Irak Federal Cumhuriyeti Anayasası'na aykırı hükümler içeriyor. Daha önemlisi, anlaşmanın uygulama alanı olan Kuzey Irak'taki egemen yönetimin anayasasını (Irak Kürdistan Bölgesi Anayasası) aşması imkânsız. Sırasıyla anlatalım.
Irak İçişleri Bakanı Cevad Bolani iki ülkenin de anlaşmayı ilgili mercilerin onayından geçireceklerini vurguladı.
Irak Anayasası'na göre uluslararası anlaşmaların federal parlamentodan geçebilmesi için üçte iki çoğunluğun onayı gerekiyor. (Madde 36). Kürt milletvekilleri kabul etmedikçe bu çoğunluğa ulaşmak mümkün değil.
Kürt meclisinden geçer mi? Bir an için, federal meclisten geçtiğini varsayalım; yine hem federal anayasaya, hem de özerk bölge anayasasına göre,
bu anlaşmayı Kuzey Irak'taki parlamentonun da onaylaması şart. O meclisin de "Evet" diyeceğini aklınız kesiyor mu? Zaten özerk bölgenin sözcüleri "Asla kabul etmeyeceklerini" açık açık söylüyorlar:
"Tarafı olmadığımız bir anlaşmayı uygulamayız." (Kürdistan bölge hükümeti sözcüsü Cemal Abdullah)
"Irak, Kürdistan hükümetinin onayını almadan PKK konusunda Türkiye'yle anlaşma imzalayamaz." (Peşmerge güçleri sözcüsü Cebbar Yaver)
Gelelim anlaşmanın maddelerine...
"Terör örgütlerinin iki ülke topraklarını propaganda veya saldırı amacıyla üs olarak kullanması önlenecek." Amerikalı subaylar sık sık Kandil'e gidip görüşmeler yaparken, Kandil'dekiler canları istedikçe ve hiçbir müdahaleyle karşılaşmadan Erbil'e, Süleymaniye'ye inerken bu madde nasıl uygulanabilecek? Üstelik
Kandil Dağı'ndaki PKK karargâhı bir yana, Mahmur kampının boşaltılması konusunda bile henüz en küçük adım atılamadı. Bir başka maddede "Terör örgütlerine verilen lojistik desteğin engellenmesi" öngörülüyor. Başbakan Erdoğan'ın dün yaptığı açıklama bile bu maddenin anlamsızlığını göstermeye yeterli: "PKK'nın elinde Amerikan yapımı tank ve top bile var."
Barzani verir mi? Anlaşmanın bir başka maddesinde "Terör örgütü mensuplarının yakalanarak yargılanacağı veya iade edileceği" hükme bağlanıyor. Kim yapacak bunu? Bağdat'ın, yani merkezi yönetimin Kuzey Irak'ta sözü geçiyor mu? Sözünden vazgeçtik, egemenlik simgesi olarak hiç değilse bayrağı dalgalanıyor mu?
Bu maddenin de tek adresi var: Mesut Barzani. Umudu kesin. Zira,
1-
Özerk bölge yönetimi PKK'yı terör örgütü olarak görmüyor. Irak parlamentosundaki en güçlü ve en etkin Kürt milletvekillerinden, eski PKK'lı Mahmut Osman dün bir kez daha üstüne basa basa tekrarladı: "PKK, Türkiye'deki Kürdistani bir partidir ve Kürt halkının haklarını savunmaktadır."
2-
PKK'lılar -
yakalanırsa- sadece Barzani yargılayabilir. Hem federal anayasaya, hem de özerk bölge anayasasına göre, Kuzey Irak'ta yargı yetkisi Kürt federe yönetiminde. Terörist kabul etmediği PKK'lıyı niye yargılasın?
3-
Aynı maddede öngörülen "Veya iade edilmesi" seçeneğinin de üstünü çizin. Dediğimiz gibi Barzani PKK'yı terör örgütü değil, siyasi oluşum kabul ediyor. Bu durumda PKK'lılar da "Siyasi mülteci" kapsamına giriyor. Ve federal anayasanın 19'uncu, özerk bölge anayasasının da 17'nci maddesi siyasi mültecilerin ülkesine iadesini yasaklıyor!
Anlaşmanın en ilginç maddelerinden biri de şu: "Terör örgütlerinin siyasi parti kurmalarına izin vermemek..."
İyi ki Iraklı bakan, "DTP'yi kim kurdu" diye sormadı!
Yayın tarihi: 29 Eylül 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/29//haber,B4943E3EBC334ED0970D73FD78EFADA6.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.