Feribot yakaladın; bin! Rehber buldun; takıl! Midye buldun; götüüürrr! İşte size İtalya'nın güney şehri Napoli'nin özeti. Tabii bir de çantana sıkı sıkı sarıl!!!! İyi de bayram değil, seyran değil, benim Napoli'de ne işim var? Belgesellere doymayan History Channel yeni bir işe girişmiş; Amerikalısı, Japonu, Türkü, gazetecileri davet etmiş. Konumuz: Yeraltı şehirleri. New York, Napoli, Berlin, İstanbul, Paris dolanmış, yeraltında kalan şehirleri bulup belgesel hazırlamışlar. Müthiş çarpıcı bir belgesel. Yayın tarihi belli olunca bildireceğim. Ama şimdi Napoli... Erkekler için, fıstık kadınlar namına Brezilya neyse, biz kadınlar için de erkek bakımından İtalya o. Daha Milan havaalanına ayak basar basmaz kadın kısmının yüzünde güler açmaya başlıyor. Kafeden kahve alırken, uçağa binmeyi beklerken çevrendeki erkeklere bak bak dur! Alitalia'yla uçmanın bütün sinir bozucu hali (O sunta misali koltuklar, o servis nedir? Allah kimseyi düşürmesindir) anında yok oluyor vallahi.
O PİZZA BU MU? Milan havaalanı ise başlı başına kabus! Şıp şıp tepesi akıyor, havasız ve pis... Nihayet aktarmayı yapıp, Napoli'ye iniyoruz. Trafik eşittir bizim bayram arifesi modeli. Sahil şeridi eşittir İzmir Kordon. Ama o kadar renkli değil. Hatta Vezüv manzarasına rağmen sıkıcı. Herkes "Aman çantanızı sıkı sıkı tutun" buyuruyor. Bünyede sürekli bir gerilme söz konusu. Aç turist gezmez, hadi şu meşhur Napoli pizzasını yiyelim. Tavsiye edilen yer pizzacı Marino. İnsanın içine bir kere beğenmeme kurdu düştü mü, çıkış yok! Övmelere doyamadıkları pizza fazla sulu, kalın ve hamuru dağılmış geliyor bana. Derler ya "Napoli'yi ya çok seversin, ya nefret edersin." Daha karar veremedim, hadi Capri Adası'na gidelim. Napoli limanından yarım saatte bir feribot kalkıyor Capri'ye. Türk turist efsanesi; "Capri hiç de anlatıldığı gibi değilmiş" cümlesi zonkluyor beynimde. 40 dakikada Capri'ye varıyoruz. İlk intiba; Büyükada gibi! Üstü açık taksiyle tepedeki Umberto Meydanı'na çıktıktan sonraki halim; "Vaaayyyyyy". Burası romantizmin dibine vurmuş. Umberto Meydanı da olayın merkezi. Bütün marka dükkanlar, barlar, kafeler burada konuşlanmış. Şöyle başınızı çevirdiniz mi de, yemyeşil Capri'nin altında masmavi denizi görüyorsunuz. İnsan dekor olsam da ömrüm boyunca burada kalsam diyor (Ayşe'nin 'Huzura Doğru Capri' programına hoş geldiniz).
BİR DEMET TAVSİYE... Sonra kendinizi meydanın sağındaki sokaktan aşağı bırakıp şaşkın şaşkın yürümeye devam ediyorsunuz. St. Augusto Bahçeleri manzara sebebiyle mutlaka görülmesi gereken bir yer. Hadi kalbimizi Capri'de bırakıp Napoli'ye dönelim. Kısa kısa tavsiyeler:
* Sahil tarafındaki Piazza Del Martini'den Piazza Del Plebiscito'ya kadar olan bölge Bağdat Caddesi misali. Alışveriş, el ele kol kola yürüme, bankta oturup etrafı kesme ve yemek yeme eylemlerinizi burada yapabilirsiniz.
* Plebiscito'daki Cafe Gambrinus, 150 yıllık tarihi bir kafe. Tatlıları ve kahveleri şahane. Saatlerce oturulabilir. Ve İtalya'da bir ilk; garsonları çok sevimli!
* Gambrinus'un yan sokağındaki Brandi'nin nefis yemekleri ve sinirli garsonları var. Ama ne demişler; "İtalya'da sinirli garson gördün mü, ille de o restoranda ye, kesin müthiştir."
* Mutlaka en rahat ayakkabınızı giyin, tarihi merkez Gesu Nuova'da rehberinizle gezin. Greek Roman Theatre'ı ihmal etmeyin. Yemek üstüne içilen lemoncello almadan dönmeyin!
* Napoli demek biblo demek. Çeşit çeşit biblolar alabilirsiniz. Tabii Pavarotti bibloları an itibariyle en popüleri. Yazının özeti: Napoli'nin en güzel yanı, Capri'ye gidiş bileti. Napoli
Yayın tarihi: 24 Eylül 2007, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/24/gny/haber,EDD3A0FCDD6F4C67BC8D35817533168B.html
Tüm hakları saklıdır.