Bulutlu havası ve filmlere ilham kaynağı olan Drakula'sıyla ünlü Romanya, her köşesi gizem ve tarih kokan bir ülke. Festivallerinin ve gece hayatının yanı sıra spa ve kayak merkezleriyle de binlerce turistin uğrak noktası..
Türkiye'de yayınlanan hava durumu bültenlerinin vazgeçilmez klişelerinden biri, Balkanlar'dan gelen alçak hava basıncının yurdumuzu birkaç gün içinde etkisi altına alacağıdır... Peki bu alçak hava basıncının geldiği yer neresidir? Alçak hava basınç kütlesini ülkemize sadece bir günde gönderebilecek kadar yakın bir ülke olan Romanya, sinemada adeta bir kült haline gelen Drakula'nın doğduğu yer olarak da tüm dünyada tanınıyor. İrlandalı yazar Bram Stoker'ın zalim Eflak Prensi Vlad Tepeş'den esinlenerek yarattığı Drakula karakteri, adeta Romanya'nın gizemli yönünü temsil ediyor.
ZAMAN MAKİNESİNE BİR BİLET!
Avrupa Birliği üyeliğiyle komünist rejimin izlerini üzerinden tamamen atmış olan Romanya'nın başkenti Bükreş'e 45 dakikalık kısa bir uçak yolculuğuyla varılıyor. Oradan şehre gidebilmek için kullanabileceğiniz kentin tarihi tren istasyonu Gara De Nord, zamanı ortaçağa döndüren sihirli bir kapı adeta. Buradan rotanız, Transilvanya'nın kalbinde o meşhur prens Vlad Dracula'nın doğduğu Avrupa'nın en iyi korunmuş ortaçağ kenti Sighisoara olabilir. Yaklaşık 25 euro karşılığında bineceğiniz trendeki altı saatlik yolculuğun sonunda kente varıyorsunuz. UNESCO'nun dünya tarih mirası listesinde yer alan Sighisoara, eski ve yeni kasaba olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Drakula'nın doğduğu ve babasıyla bir dönem yaşadığı rivayet edilen ev, bugün restoran olarak kullanılıyor. 15'inci yüzyılda zanaatkârların üretimi sayesinde önemli bir merkez haline gelen Sighisoara'yı artan Osmanlı işgali tehditlerine karşı korumak için yapılan 14 kule ve kuleleri bağlayan surlar, oldukça büyüleyici. Özellikle ortaçağda şehrin adli kararlarının verildiği konseyin toplandığı saat kulesinin üst kısmındaki renkli işlemeler ve şık mimari, insanın başını döndürüyor. Kulenin her yarım saatte bir trampet çalan melek figürlü saati ortaçağdan bu yana hiç arıza yapmamış. Sighisoara'nın merkezindeki meydanda, yüzyıllar önce suçluların infazı halkın önünde gerçekleştirilirmiş. Türkler'in Kazıklı Voyvoda olarak bildiği Vlad Tepeş'in mahkûmları acımasızca kazığa oturttuğu rivayet ediliyor. Burada "Geceleri geç saatte kadar dolaşırsan Drakula'nın ruhunu görürsün," uyarılarına aldanıp da sakın ola kendinizi odaya tıkamayın. Tarihi lambaları, arnavut kaldırımlı, ışıklandırmalı daracık yolları ve kiliseleriyle, bu kent geceleri yürüyüş yapan romantik çiftlerin "Hiç sabah olmasa," diyeceği cinsten.
ADETA KÜÇÜK PARİS...
İsmini kurucusu olduğu rivayet edilen Romen çoban Bucur'dan alan Bükreş, mimari yapıları, geniş meydanları, hareketli yapısı ve gece hayatıyla lakabı Küçük Paris'i fazlasıyla hak ediyor. Komünizmin halk devrimiyle yıktığı son lideri Nikolay Çavuşesku'nun 700 mimara ve binlerce işçiye ülkenin her köşesinden taşınan malzemelerle yaptırdığı görkemli sarayı, ilk dikkati çeken yapı. Bu saray, ABD Savunma Bakanlığı'ndan sonra dünyanın en geniş binası olarak kabul ediliyor. Medya devi Murdoch'ın yıllar önce 1 milyar dolara satın alıp binayı kumarhaneye çevirme girişimi "Halkın malıdır, paha biçilemez," denilerek reddedilmiş. Türkler'in Manuk Bey olarak bildiği Ermeni tüccar Emanuel Marzaian'ın 1800'lerin başında göçerler için yaptırdığı ve bugün restoran-otel olarak kullanılan tarihi hana uğramadan geçmeyin. Bükreş'in adım başı karşınıza çıkan muhteşem kiliseleri, müzeleri, Ulusal Tiyatro binası, opera salonları ve parklarını da şehir turunuza mutlaka ekleyin. Bükreş'in hareketli gece yaşamını ise "Anlatılmaz yaşanır," sözüyle özetlemek yeterli...
Yayın tarihi: 8 Eylül 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/08//haber,AE2D81CE40CA4AA2A2BAE105C5A625EE.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.