Prof.
Ergun Özbudun ve arkadaşlarının hazırladığı yeni anayasa taslağında, üniversitelerle ilgili olarak... Ya: "
Kimse eğitim ve öğrenim hakkından kılık kıyafeti nedeniyle alıkonamaz "... Ya da: "
Eğitim öğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesttir " yazacakmış.
Her iki halde de başı örtülü kızlar yüksek öğretime devam edebilecek; bugün örneklerini gördüğümüz, "
peruk " filan takarak, yasağın arkasından dolanma çabasına gerek kalmayacak.
Peki sorunlar bitecek mi? Yani yasanın değişmesi,
gündelik hayattaki ilişkileri nasıl etkileyecek?
Hatırlarsanız cuma günü burada
Türkiye'nin
kapitalist modernleşmenin çekim alanına girdiğini... Bazı türbanlı kızların evlenecek erkek bulmakta zorlandıklarını... Çünkü "Kapitalist şirket ilişkilerinin ve
popüler kültürün, eşi türbanlı bir erkeğe '
ikbal' değil '
sorun' vaat" ettiğini yazdım.
Bu konuya ilişkin çok sayıda mesaj geldi.
Bazı okurlar ne dediğimi pek anlamamış. Bazısı ise gayet iyi anladığını kendi hayatlarından verdikleri somut örneklerle gösteriyordu.
Mesela bir kadın okurumuz üniversite mezunu bir türbanlı olduğunu ve evlenmekte hiçbir zorluk çekmediğini belirtiyordu.
Eğer öyleyse, yani eşiyle mutlu mesut yaşıyorsa aslında bana mesaj göndermesine gerek yoktu. Çünkü biz burada tek tek
bireyleri değil,
toplumsal bir meseleyi ele almaya çalışıyorduk.
İkincisi, bizim konumuz "
türban ve evlilik " değil, türbanlı kızlarla evlenmek istemeyen dindar gençlerin sosyolojik açıdan niye böyle bir tercih yaptıklarıydı.
Dediğim gibi olayı gayet iyi kavrayan bir okurumuz ise şöyle diyordu:
"Bugünün kapitalist (
sözde modern ) şirketlerinde, '
şirket kültürü' adı altında gizli kriterler manzumesi var. Eğer bir çalışan bu kriterlere uymuyorsa o şirkette kariyer yapması mümkün değil. Böyle bir şirkette (
okurumuz burada Almanya kökenli bir otomotiv şirketinin adını veriyor ) çalışan biri olarak, bu durum tecrübeyle sabittir. Bu şirkette muhafazakar insanlar, ehliyet sahibi olmalarına rağmen kariyer planlamasında maalesef dikkate alınmazlar. Bu uygulamadan mağdur olan, ya bu yüzden şirketten ayrılan ya da bu durumu sineye çeken birçok kişi vardır." Bir yandan
Abdullah Gül'ün
cumhurbaşkanı olması, diğer yanda türbanlı kızların üniversiteye gidebilmeleri toplumun geniş bir kesiminde rahatlamaya yol açacaktır.
"
Bize zenci muamelesi yapıyorlar " söylemi gücünü yitirecek ve giderek marjinalleşecek.
Öte yandan bürokrasiye ve yasalara yaslanan "
çağdaşlaşma dayatması " da katılığını kaybedecek. "
Ilımlı laiklik " yorumu, "
takoz laikliğe " galebe çalacak.
Türbanlı kadınların devletle ilişkilerindeki sorunlar bitmese de hafifleyecek ama gündelik hayattaki meseleler, okurumuzun gönderdiği mesajda işaret ettiği gibi sürecek.
Okurumuz "
sözde modern " diyor ama modernleşme dediğimiz süreç zaten böyle bir şey.
Kemalist çağdaşlaşma, "
uyulması gereken " bir modeldi ve hemen her "model" gibi "
yazıya " dökülebilir "
kurallar " toplamıydı. Kanunlarda, yönetmeliklerde ve "
doğru yaşayış ve davranış biçimini " anlatan çeşitli yazılarda ifadesini buluyordu.
Kapitalist modernleşme ise bir model ya da bir "
kalıp " değil. İnsanlar arasındaki karmaşık ilişkilerle ve onların sürekli yorumlanmasıyla işliyor.
Basit bir örnek vereyim: Zeki Triko gibi
mayo-bikini üreten bir şirketin, ürünlerini pazarlamak için türbanlı kızları istihdam ettiğini düşünebilir misiniz?
Burada 'sorunu' yaratan şirketin sahibi
Zeki Başesgioğlu'nun
ideolojik-siyasi tercihleri değil.
Patron kim olursa olsun; kar maksimizasyonuna yönelik
pazarlama teknikleri,
imajlar ve
popüler kültür tersini emrediyor. Ürün ile pazarlamacısı arasında bir
bütünlük, bir
devamlılık şart.
Smokin satan hangi mağazada; blucin giymiş, kulağı küpeli, uzun saçlı, hafif hergele görünüşlü tezgahtarlar çalışıyor? Hiçbirinde!
Yayın tarihi: 26 Ağustos 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/08/26//haber,7E3705C14A71496282C6B1CDB3885554.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.