İki yıldır tatillerin tadını bir başka çıkarıyorum.. Tabii, en iyi arkadaşlarım var etrafımda, harika bir gurubuz.. Yazdım ya, Kaya Belek'de Sami, Zafer ve Vedat da ağırlama yarışındalar.. Ben de program yapmada iyiyimdir.. Herkesin tadı damağında dönüyoruz..
Bu defa dönerken uçakta düşündüm.. İki yıldır tatillerimde ayrı bir keyif, lezzet, haz var.. Benzersiz.. Sebep sadece bu saydıklarım olamaz..
Bulmam uzun sürmedi..
Güzelliğin, farkın asıl sebebi Öcal Ağabeyimle birlikte olmak..
Hep yazmışımdır,
Biz çok mutlu bir aileydik.. Anne, baba, kardeşler, nasıl bir sevgi, saygı kenetlenmesi içindeydik..
Hayat boyu kendimi hiç yalnız hissetmedim.. En kötü günlerimde bile.. Çünkü beni düşünen en az üç kişinin olduğunu adım gibi biliyordum.
Ağbimle hukukumuz, hepsinden farklı.. Onunla iki kardeş olmanın ötesinde iki arkadaştık, çocukken. Boş vakitlerini hep birlikte geçiren iki arkadaş.. Evde, mahallede, tüm oyunlarımız ortaktı..
Geceleri annemle babam çıkıp bir yere gitsin diye dua ederdik. Çünkü o zaman ikili keyfimiz başlardı. Önce mutfağın tavanına asılı Apikoğlu sucuklarını indirirdik, masanın üzerine koyduğumuz sandalyeye tırmanarak. Akşam yemeğine rağmen, yağına ekmek banarak yediğimiz o sucuklar bizim için delice bir ziyafet olurdu..
Sonra filmcilik oyunu başlardı. Gittiğimiz filmlerden ilham alır, oynardık. Ağbim yazardı senaryoyu.. En çok kovboy filmine gittiğimiz için, en çok da kovboy filmi çevirirdik. Senarist ağbim, kahraman Yankee, ya da kovboy olurdu, ben vahşi kızılderili.. Sonunda hep ben kaybederdim tabii. Bir gün itiraz ettim. Ağbim kabul etti.. "
Tamam bu gece Kızılderili ben, Yankee sensin" dedi..
Ne bileyim ben, o Kızılderililerin eşsiz kahramanı Sitting Bull, ben, perişan Amerikalı General Custer olacakmışız meğer.. Savaşın sonunda gene ben serildim yere, bütün ordum oklanmış olarak..
Benim de intikam zamanlarım olurdu tabii.. Ağbimde kronik apandisit mi ne vardı çocukken. Kriz tuttu mu, belden aşağısı tutmaz, ayağa kalkamaz, yürüyemezdi iki büklüm olup ve intikam zilleri o zaman çalardı..
Bir defasında sömestr tatilinin son günü hastalandı. Bir hafta boyu coğrafya ödevi yapmış, bir yığın boyalı harita.. Dosya kâğıtlarına.. Haritaları elime aldım, karşısına geçtim.. Anladı.. "Yapma" diye bağırıyor. Yaptım.. Bütün haritaları gözünün önünde birer birer yırttım..
Ağbimle en büyük boş zamanları değerlendirme eğlencemiz tartışmaktı. Her şeyi, ama her şeyi saatlerce tartışırdık.. O bir şey söyledi mi, ben karşı çıkardım. Benim söylediğime de o itiraz ederdi.. Başlardı tartışma.. İkili bir münazara gibi.. Kim haklı önemli değil. Kimin doğru söylediği de.. Önemli olan kimin tezini nasıl savunduğu.. Babamın bizi teşvik ettiğini hatırlarım, annem "Kafamı şişirdiniz" diye itiraz ederken..
Bu tartışmalar, bugün ikimizin de iyi gazeteci olmasının temelini attı. Yani
görüşlerimizi mantıklı, inandırıcı, ikna edici savunmayı, bunun için de araştırma gereğini, farkında bile olmadan daha ilkokulda öğrendik.. Büyüdükçe yaşam yollarımız ayrıldı. Yaşadığımız yerler ayrıldı. Çocukluğun nerdeyse yapışık ikizleri, çok ender bir araya gelir olduk.. Bu özlem yarattı.. Çocukluk günlerinin, o unutulmaz anıların, oyunların özlemini..
Yılda birkaç günlük tatiller, o özleme cevap oluyor işte..
Bu yüzden dünyaya değişmiyorum ya!..
Bugünkü Tüm Yazıları
Ağabeyimle tatilin güzelliği..
Yayın tarihi: 15 Temmuz 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/15//uluc.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.