FENERBAHÇE 100. yıl sarhoşluğuyla yalpalamaya başladı. Önce Aydın Örs, sonra da Rüştü Reçber yuvadan kopartıldı. Ümit Özat bir köşeye itiliverdi. Örs, basketbol takımını 100. yılda şampiyon yapmıştı. Rüştü Reçber, bu kulübün "sembol" futbolcularından biriydi. Ümit Özat, en fırtınalı günlerde gemisini limana ulaştırmayı başaran kaptandı. Şimdi yoklar... Hafızamda Oğuz Çetin ile Aykut Kocaman'ın takımı şampiyon yaptıkları yıl, gönderilişleri hâlâ tazeliğini koruyor. O gün de içim ezilmişti, bugün de eziliyor... Vefanın bir boza markası ya da semt ismi olarak kaldığını gördükçe, yarınlara dair umutlarım eriyor. Fenerbahçe büyük bir camia... Müzesinde kupalar dolu... Ama büyük takımların bir de "gönül müzesi" olmalı. Orada "ahde vefa örnekleri" de saklanmalı. Arada bir o eski emekçilerin tozu alınmalı, parlatılmalı... Kulübe verdikleri hizmetlere karşılık, gönülleri hoş tutulmalı. Kullanılmış mendil gibi fırlatıp, atılmamalı. Kulüpler, kuruluşlar, markalar "insana değer verip, insana yatırım yaptıkça" büyürler. Büyüdükçe, bina ya da logo olmaktan kurtulup, insanlaşırlar. Eski bir kaleci olarak hissettiklerini iyi bildiğimden, Rüştü'ye özel bir paragraf açmak istiyorum. Benim tanıdığım Rüştü paraya tamah edecek adam değildir. Ama kaleciler yalnız adamlardır. Hatalarının telafisi yoktur. Bu yalnızlığa direnmek için arada bir, birilerinin sırtını sıvazlamasını beklerler. Eminim Rüştü kendini hiç bu kadar "yalnız" hissetmemişti. Tesisin içinde amigolardan sille tokat dayak yediği günde bile...
Yayın tarihi: 19 Haziran 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/19/gny/haber,8D9367A544844F55818F6AA287B3E6C9.html
Tüm hakları saklıdır.