Çalışarak bir yerlere ulaşmayı seviyorum
Tuncel Kurtiz, 60. Cannes Film Festivali'nde Fatih Akın'a 'En İyi Senaryo' ödülü kazandıran 'Yaşamın Kıyısında' filminde oynadığı için çok mutlu: Fatih oyuncusuna gerçekten başka bir güç veriyor.....
İLİŞKİLİ HABERLER
Çalışarak bir yerlere ulaşmayı seviyorum
Tuncel Kurtiz için 'Türkiye'nin yaşayan en büyük aktörlerinden' desek, kafi değil. Tiyatro ve sinemayla geçen 50 yıllık kariyerinde dünyanın en önemli yönetmenleriyle çalıştı. 'Şeyh Bedrettin' ve 'Hamo Ağa' oldu, ustalık örneği oyunlar çıkardı. Başta 'Gümüş Ayı' olmak üzere sayısız ödül aldı. Aslında oyuncu değil de, yazar olmak isteyen ustamız 'Bölük Pörçük' adlı bir kitap da yayımladı. Artık tiyatro yapmıyorsa da Fatih Akın'ın 'Yaşamın Kıyısında' filminde olduğu gibi; beyazperde aracılığıyla bizi kendinden mahrum etmiyor. 'Yaşamın Kıyısında' filminde, Almanya'da emekli olan 'Trabzonlu işçi Ali' rolünde yine oyunculuk dersi veren Kurtiz'le 60'ıncı Cannes Film Festivali'nin ardından uzun uzun konuştuk...
* Cannes'a ilk kez 1971'de 'Umut' filmiyle geldiniz. Bu dördüncü gelişinizde nasıl buldunuz festivali? Türkiye'den Cannes'a kaçak getirmiştik filmi. Buna rağmen birçok festival istedi. Ama film kaçırıldığı ve Yılmaz Güney'in de başına bir dert olduğu için maalesef başka yerlere gidemedik. Ben dört yıl memlekete dönemedim, iş bulamadım, yurtdışına çıktım. 1986'da Berlin'de yarışan 'Kuzunun Gülücüğü' (Bir Arap'ı oynadığı İsrail yapımı, En İyi Aktör 'Gümüş Ayı' Ödülü'nü aldı) ile Cannes'a katıldım. Sonra Yılmaz Güney'in 'Duvar' filmiyle geldiğimizde epey gürültü kopmuştu. Bu kez de Fatih Akın'ın filmi gürültü kopardı. Aslında ben küçük festivalleri tercih ediyorum. Selanik ve Nurnberg'i seviyorum ama favorim Kars'taki 'Altın Kaz Festivali'! Mutlaka gelmelisiniz...
YİĞİT ANADOLU KÖYLÜSÜ ONLAR
* Siz yılların usta oyuncusu, Fatih Akın genç bir yetenek... Birlikte çalışmak nasıldı? Fatih'le öncelikle güzel bir prova dönemi yaşadık, bir doğaçlama dönemi de oldu. Doğaçlamayı herkes yapabilir ama esasen kişiye özel bir şeydir. Peter Brook (Modern tiyatroya başyapıtlar kazandırmış, dünyaca ünlü İngiliz yönetmen) ile yaptığımız doğaçlamaları hiçbir asistanıyla yapamadım mesela. Fatih ile yaptığımızı da bir başkasıyla yapamayız. Nevi şahsına münhasır çizgisinde insanlar. Onlar oyuncuya başka bir güç veriyor, başka bir özgürlük alanı açıyorlar.
* 'Yaşamın Kıyısında'da Almanya'daki Trabzonlu emekli işçi 'Ali'yi oynadınız. İnsanımızın 'yaban ellerde' yabancılaşma temasına da hiç yabancı değilsiniz... 1970 yılından bu yana yurtdışındayım. Oralarda yaptığım oyunlarda insanımızın yabancılığı, kendi öz kültürü de vardı. Buna kültür demeyebilir bazı insanlar ama Onat Kutlar'ın sözüyle 'Yiğit Anadolu köylüsü' onlar... Bu filmdeki 'Ali' de onlardan biri.
* Yıllarca Zürih, Berlin, Stockholm gibi şehirlerde yaşadınız, dünyanın en önemli tiyatrocularıyla çalıştınız. 'Ali' gibi insanlarla tanışmışsınızdır değil mi? Filmdeki ilişkiyi birebir yaşadım. Frankfurt'ta üniversite bitirmiş bir çocuk bana geldi. Hani 1970'e kadar olan Yılmaz Güney'li sayısız filmlerim vardır, babası hepsini izlemiş, bunlara hayran bir baba. Oğlu ise hiçbir yardım görmemiş. Şiir yazıyor, yüksek Almanca konuşuyor ama bana derdini şiveli ve kırık bir Türkçe'yle anlattı. O baba ve oğul hâlâ gözümün önünde olduğu için kolay oldu. Fatih zaten oraları, o insanlarımızı çok iyi biliyor. Onun da yardımıyla 'Ali' ile aramda yakınlık kurabildiğimi zannediyorum. Tabii ki Fatih'in çizdiği daire içinde kalmaya çalışarak.
SADECE YETENEKLE BİR YERE VARILMAZ
* Siz perdenin sevdiği aktörlerdensiniz. Sanki hiçbir şey yapmayıp, öyle dursanız da sizi izlemek bir keyif. Ama ardında büyük bir emek olduğunu biliyoruz. Teşekkür ederim. Onat Kutlar, benim ve için en güzel sözlerden birisini söylemiş ve "Tuncel'in suratına insan saatler boyu bakabilir" demişti. Hoşuma gitti tabii ki. İnsan bu tür methiyelerden hoşlanıyor. Belki bazı insanlarda olduğu gibi kamera beni seviyor. Ben bunun farkında olmamayı tercih ederim. Kendime hayran olmaktan yana değilim hiçbir zaman. Ama çalışan bir insanım. Çalışarak bir şeylere varmaktan hoşlanırım. Fatih gibi iyi bir yönetmen bulduğum zaman işler daha keyifli oluyor. Başarı için çok çalışmak gerektiğine inanıyorum; sadece yetenekle hiçbir yere varılmaz.
* Yurtdışında hayat kolay olmadı değil mi? Çalışmayı aslında geç öğrendim. Almanca, İngilizce, İsveçce, İtalyanca, Arapça oynamak zorunda kaldığım zaman çalıştım çünkü; ekmek paramdı. "Arapça oynar mısın?" dediklerinde, o paraya ihtiyacım vardı, oynadım. Dünyanın en zor işiydi. Zoru başarmak için çok çalışmak zorundasın; çalışırsan oluyor.
* Sıfır noktasından gelmediniz ama bir şeyler vardı ki, çalışarak üzerine bir şeyler kattınız. Hep oyuncu mu olmak istediniz? Hep yazar olmak istedim ama hayat bizi oraya doğru götürdü. 1956 yıllarında, edebiyat matinelerinde yazdığım hikayeleri okurken oyunculuk teklifi geldi.
* Hayatı coşkulu yaşıyorsunuz. Replikler, şiirler, şarkılar eksik olmaz sohbetinizde. Rollerinizi uzun süre taşır mısınız yoksa hemen ardınızda bırakır mınız? Tiyatroda, özellikle 100 temsil filan oynadıktan sonra bir şeyler kalıyor insanda. Sırtınızda taşıyorsunuz bir şekilde. Yalan söylemeyeyim, eskiden kalırdı. Ben öyle rolümü ceket gibi üzerime giyebilen oyunculardan değilim. Canlandırdığım karakterle epey yakınlaşıyorum.
İLİŞKİLİ HABERLER
Çalışarak bir yerlere ulaşmayı seviyorum
Yayın tarihi: 15 Haziran 2007, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/15/gny/haber,96F0CDE19D8B40C1AE99010BCBCE490A.html
Tüm hakları saklıdır.