Önce Mehterin sesi çekti beni.. Meydanın bir köşesinde toplanmış, coşturuyorlar milleti.. Mehter müziğini oldum olası sevdim..
Çocukluğumuzun en mutlu anlarından biriydi, ailecek radyonun başında toplanmak..
Feridun Fazıl Tülbentçi'nin yazdığı Kahramanlar Geçiyor'u öyle dinlerdik, nefes keserek..
Adil Kürşat o tok sesi ile yaşatırdı bize, Türkün kahramanlıklarını.. Bu ulustan olmanın,
"Ne mutlu Türküm" demenin gururunu, keyfini.. Anlattığı kahramanlık öyküsünü hep ayni cümle ile bitirirdi..
"..Ve mehter cenk havasını vuruyordu.."
Ardından Mehter Müziği girerdi, gümbür gümbür, göğüslerimizi doldurarak..
Yıllar sonra, Yedek Subay Okulunda, Psikolojik Harp dersinde öğrendik, Mehter'in daha savaş başlamadan düşmanı nasıl yendiğini.. Benzeri gayda.. Gecenin sessizliği içinde müthiş bir ordunun geldiğini haber veren ve karşıda panik, bozgun havası yaratan müzik bunlar..
Eyüp burası..
Defterdar Camisi yeniden elden geçirilmiş. O gün yeniden açılıyor.. Minarenin tepesine de kalemle hokka oturtulacak..
Minarenin tepesinde hilal olur.. Her din, mabedinin en yüksek noktasına kendi simgesini asar. Hıristiyanlar haç, Yahudiler Davut Yıldızı koyarlar.. Biz hilal.. Ama Defterdar Camisi dünyada tek.. Tepesinde dinin bilinen simgesi değil, kalem ve hokka var..
Sunay ne güzel söyledi..
"Kitabı, 'Oku' diye başlayan dinin mabedine, kalem ve hokkadan daha çok ne yakışır ki?.." Defterdar Camisi,
Mimar Sinan'ın. Hani şu bir türlü sahiplenemediğimiz, hakkını veremediğimiz deha, 1540'da, baş defterdar, yani zamanın Maliye Bakanı
Nazlı Mahmud Efendi için yapmış bu çatılı ve ahşap camiyi ve etrafındaki külliyeyi.. Semtin Defterdar adı da buradan geliyor zaten.
Erkekler için Nazlı sıfatı kullanılmaz. Prof.
Uğur Derman "Hazineden parayı çok nazla çıkardığı için böyle denmiş olmalı" diyor..
Sunay, semtin kahvelerinde dolaşan efsaneyi de anlattı.
Mahmud Efendi için dedikodu başlamış.. "Haram yedi" diye..
"Yediysem" demiş, Mahmud Efendi,
"Şu havaya attığım hokka ve kalem yere düşer. Yemediysem, gider minarenin tepesine yapışır.." Fırlatmış, ikisini de ve Hokka ile Kalem, gitmiş tam alemin yerine oturmuş..
Sunay, dünyadaki bu ilk ve tek kalem ve hokkalı mabedin öyküsünü iki yıl önce Hisar'da anlatırken, "Bu hokka ile kalem yakın zamanlarda kayboldu, indirdiler mi, fırtınada, depremde mi gitti bilmem, ama yerine yenisini de koymadılar" demişti. Sonra yazılarımız ve televizyon sohbetlerimizle işin peşine düştük. 2004 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğüne gelen
Yusuf Beyazıt da ordan duymuş..
"Bu cami elden geçecek, yenilenecek ve hokka ile kalem de gene minarenin tepesine oturacak" demiş..
İşi bitirmişler.. "Çorbada tuzunuz var, açılışa gelin" diye bizzat Genel Müdür aradı. Ne tuzu.. Bizimki goy goyculuk.. Yarayı kaşıyan Sunay.. İşin sahibi o..
Gittim. Sunay orda.. Başbakan Yardımcısı
M. Ali Şahin orda.. Hoş bir tören oldu.
Yolunuz düşerse, Haliç'in en ucuna, Feshane'nin oralara, Defterdar Camisi'nin minaresine doğru kaldırın başınızı ve en tepedeki divite, hokka ile kaleme bakın..
"Bu mabed, İtalya'da, Fransa'da, Almanya, Amerika'da olsa bilirdik, gider bakardık. Bizde diye haberimiz yok" dedi Sunay, acı acı..
Kitabı "Oku" diye başlayan dinin mabedinin tepesinde yazı araçları var.. Görün onu.. Dünyada ilk ve tek.. Görün ve gururlanın.. Atalarımızla.. Mahmud Efendiyle.. Sinan'la.. Tarihimiz ve uygarlığımızla..
Bugünkü Tüm Yazıları
Dünyada tek, benzersiz bir mabed!..
Yayın tarihi: 2 Haziran 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/02//haber,0D033E1F7CD549499AFE787231445308.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.