İnsanlar ve hayatları

SABAH'ta önce küçük bir yavrumuzun bademcik ameliyatında öldüğü haberini okumuştunuz.
Bugün de zayıflamak için midesine balon taktıran bir kadının ölüm haberi var.
Türkiye'de en çok tartışılan, yerden yere vurulan kurum medyadır ama yanlışları genelde en sert şekilde cezalandıran, özür dilemesi gerektiğinde dileyen, yanlışının karşılığını mahkemelerde tazminatla ödeyen kurum da medyadır.
Oysa diğer mesleklere baktığımızda böyle bir tablo göremiyoruz.
Ameliyatta ölenler, midesinde bir şeyler unutulanlar, avukatı tarafından kötü niyetle temsil edilen müvekkiller... Bu tür örneklere sık sık rastlıyoruz.
Meslek kurumlarımız genelde rejimin temel nitelikleriyle daha fazla ilgilendiğinden olsa gerek, bu tip hatalar üzerinde yeterince duramıyor.
Hastasını kusur sonucu öldüren doktorun mahkum olduğu, cezaya çarptırıldığı, meslekten men edildiği haberlerine çok sık rastlamıyoruz.
Siyasal sistemimiz, Meclis'teki temsilcilerimiz de daha derin konularla uğraşmaktan sokaktaki insanın doğrudan yaşamını ilgilendiren bu konulara ilgi göstermiyor.
Genel konuları ele alıp tartışmak, laiklik üzerine nutuk atmak elbette önemlidir ama yurttaşı doğrudan ilgilendiren bu konular daha az önemli değildir.
Hukuk devletinde kimsenin yanlışının yanına kar kalmaması gerekir.
Türkiye'de ise trafikte adam öldüreni bile cezalandıramayan bir hukuk sistemi var.
İşte uğruna yasa değiştirilen Selin Uras ve nişanlısının ölümüyle sonuçlanan kazanın davası...
Bir türlü sonuçlanmayıp zaman aşımına uğrama ihtimali yüksek olan bir olay haline geldi.
Her gün tanık olduğumuz, kanıksadığımız bu olaylar sisteme güveni sarsıyor.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na kimlerin üye olduğu, hangi meslek kuruluşu seçimini kimin kazandığı kadar önem taşıyan bu nokta hep es geçiliyor.
Demokrasiyi tartıştığımız kadar insanların günlük yaşamlarını doğrudan etkileyen, yaşam haklarını etkileyen bu ihlalleri ve yaptırımsızlıklarını da konuşmamız gerekir.