Boston'da 12 ülkeden 50 ombudsmanın biraraya geldiği toplantıda online gazeteciliğin büyük bir hızla önem kazandığı günümüzde okur temsilciliğinin önemi üzerinde duruldu.
Çoğunuz artık bilir: Okur temsilciliği (ombudsmanlık) dertli iştir. Bir yandan, gazeteye esip yağan, öfkeli okurları sabırla dinleyip itidale davet edeceksiniz, sonra onların şikâyetlerini incelerken de, gazetede, ona her gün emek veren meslektaşları kırmadan dökmeden hesap vermelerini, hataları üzerinde biraz olsun düşünmelerini, böylece daha iyi bir gazeteokur ilişkisi kurulmasını sağlamaya çalışacaksınız.
Her biri bu dertlerle yaşayan "yalnız" ombudsmanlar, her sene dünyanın bir köşesinde buluşur, gazetecilik etiği üzerinde konuşur.
Bu sene (geçen hafta) Boston'da, Harward Üniversitesi'nin saygın gazetecilik kuruluşu Nieman Enstitüsü'nde 12 ülkeden 50 kadar ombudsman yine buluştu.
Bu seneki oturumların ana teması "Geçiş döneminde ombudsmanlık" olarak belirlenmişti. Geçiş dönemi ile kasıt dijital/online gazeteciliğin göz kamaştırıcı bir hızla önem kazanıyor olması. Bu önemli tema gelecek hafta yapılacak Dünya Gazeteler Birliği (WAN) kongresinde de kapsamlı olarak ele alınacak, SABAH Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan da konuşmacılar arasında.
ONO konferansının açılış konuşmasının; dünya basınında ombudsmanlığı en çok teşvik eden genel yayın yönetmeni sayılan; Guardian gazetesi editörü Alan Rusbridger'e ayrılması boşuna değildi. "Dijital gelecekte ombudsmanlık" başlıklı uzun konuşmasında Rusbridger sadece ombudsmanlığın artan önemini anlatmakla kalmadı, gazetecilik kavram ve konseptlerinin kökten değişmekte olduğunu artık kabullenmek gerektiğinin de ısrarla altını çizdi. Rusbridger'e göre genel yayın yönetmenleri ombudsmanlığa direnmeye devam ediyor. Bunun iki sebebi var, diyor:
a) Yönetmenler kendilerini tüm içerikten sorumlu sayıyor ve şikâyetleri başkasına bırakmanı sorumluluktan kaçmak olduğu argümanını öne sürüyor.
b) Yönetmenler geleneksel olarak kendilerini gazete içinde en güçlü kişi olarak görüyor ve "kontrol dışı" kalmaktan çekiniyorlar.
Rusbridger'e göre her iki sebep de geçersiz. Çünkü, diyor, artık eskisi gibi gazetecilik yapmıyoruz, yapamayacağız. Değişen ne? Şöyle: İnternet gazeteciliği (gazete web siteleri vs.) güçlendikçe, yönetmenler sadece her şeyi kontrol ettiklerini sanır hale gelmiş durumda. Oysa birçok gazete baskı dışında en az yedisekiz haber platformunu yürütüyor. Mesela Guardian blog, pod, video, okur yorumları gibi bir çok platforma yayılmış durumda.
"Hap gazeteciliği bitti" diyor Rusbridger. Habercilik "akışkan" oldu. Başı ve sonu açık. Oysa şimdilere kadar habercilik bir "foto enstantanesi" gibi idi. O günler geçti. Bizlere bakış da hızla değişiyor.
Geriye hâlâ "güven sorunu" kalıyor. Milyonlarca "blogger" habercilik alanını istila etmekte. Biz de daha şeffaf olmak zorundayız. Bildiğimizi iyi vermek, bilmediğimizi de "bilmiyoruz" diye kabul etmek zorundayız.
"NANKÖR KEDİLER" Konferansta ilginç oturumlardan biri "Besleyen eli ısır" başlıklı olanıydı. En "duayen" ombudsmanlardan biri olan Joanne Byrd (Washington Post) işini yaparken yaşadığı zorlukları renkli örneklerle sundu. Ünlü gazeteci Bob Woodward'ı birkaç kez eleştirmiş. "O da beni yazdı" dedi gülerek. Boston Globe ombudsmanı Richard Chacon da, gazetenin hissedarı olduğu bir beyzbol takımıyla ilgili haberleri eleştirirken başına gelenleri anlattı.
Yer darlığı nedeniyle ayrıntıya giremiyorum. Ama son konuşmayı yapan Nieman Enstitüsü direktörü Bob Giles'ın saptamasıyla noktalayayım:
"Gazetecilik mali ve siyasi baskılara karşı büküldükçe, mesleğin en önemli ilkelerinden biri olan 'hakkaniyetli habercilik' de erozyona uğruyor. Her yerde bunun eksikliğini yaşıyoruz, daha çok ve daha sık.."
Yayın tarihi: 28 Mayıs 2007, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/28//haber,E252838C0C1C4A9F89335EA05EEB2A9F.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.