Darbeli matkap!
Başımız döner. Elinde güç olanın bir şekil, bir nevi, bir tür ve minisinden irisine, yerelinden yere serenine "darbe" yapmak, "darbe vurmak", maddi veya manevi "darp etmek" için fokurdadığı memlekette.
Hadi, yargı göreve. Günlüklere darbe çiziktiren neyin sahte, neyin hakiki olduğunu izah edebilmeli. Bir yazıyla yargıya müdahale sanığı olabildiğiniz ülkede, hukuk üstünlüğü varsa, kendine üstümüzden geçiş ve darbe üstünlüğü vehmedene, "Fehim, bu ne vahim vehimdir" diye sorabilmeli. Yargı göreve ama, darbeci dava etmek isteyen, çete kurcalamak isteyen savcıların kazındığı memleket. "Bağımsız yargı" nın; asker yahut iktidar gölgesinde, güç bölgesi haline gelebildiği, rejim ve kudret çekişmelerinin vicdanını kurcaladığı bir demokrasi ve cumhuriyet ve de adalet.. Demek hükümet "adalet" arıyor; hukuk ve insaf arıyor. Öyle mi? Öyle olmalı!
Şurası başka bir "Harbiye". Bir yanı "Askeri Müze", bir yanı "Orduevi", bir yanı "Lütfü Kırdar", bir yanı "Cemal Reşit Rey". Komşusu, İstanbul'a miras yeşil alanken özel izinle Hilton; emeklilere miras ve şehri yönetenlere emanet iken tekrar özelleştirilmiş bir "plaza ve rant" kuluçkası. Plan, imar, tadilat, inşaat, belediye, medya yumurtası. Harbiye'nin orta yeri "Tiyatro" . "İstanbul Şehremaneti" nden İstanbul Şehrine emanet. İstanbul şehrini yönetenlere; İstanbul halkı 7'den 70'e, mütevazı biletlerle, yoksulu varlıklısı bir arada belki, başı örtülüsü başı açığı, kadın erkek bir arada mutlaka, öğrenciden emekliye salonu doldursun, sahne tozu yutanlarla bin bir oyunda buluşsun diye, şehre ve memlekete tiyatroyu sırtında taşıyan Muhsin Ertuğrul adıyla emanet. Kimsenin babasının malı değil elbet. Halkın, halk adına halkın malı belediyenin ve replikleriyle, mimikleriyle, renkleriyle, sesleriyle, sessizlikleriyle, gözleriyle, gözyaşları ve kahkahaları coşturan, yüreği ve aklı titreten, hayatın hayati rolleriyle "yazan, sahneleyen, oynayan, perde açan ve indiren, ışık yakan ve söndüren" lerin ortak hazinesi. Asırlık mütevazı kutuda dünyanın, memleketin, sanatın, yazının, sözün, bedenin tüm birikimi. "Askeri darbe" den, yani "halkın halk tarafından idaresi" ne, "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" e silahlı müdahale heves ve niyetlerinden çok haklı olarak yakınanlar... "Piyasa dozeri darbeleri" yle Harbiye'de.
Dün "Tiyatro"; AKM'den Harbiye'ye; Yıkalım da plaza yapalım, tiyatroyu altına tıkalım; yakalım da otel, alışveriş merkezi çıkalım, sanatı dibine koyalım; atalım da yabancılara satalım; altını oyalım da arabalar, ofisler, odalar, mağazalar, masalar, kasalar, sofralar, borsalar ile donatalım; zihniyetine karşı ayakta... oturuyordu. Sessiz sesiyle konuşuyordu. "2010 Avrupa Kültür Başkenti" denen, zaten geçmiş iktidar türlerinin kültürlerin içine ettiği kentte, halka emanet binanın, sahnenin her yerine doluşmuş, birbirine karışmış hoş sadaların mezarını kazma niyetine karşı belki son perdeyi oynuyor; Paranın, gücün, ticaretin, siyasetin, rantın, spekülasyonun, eş dost kayırmanın, onlara iş ayırmanın "muhafazakar liberal simsarlık kültürü" ne isyanla susuyordu. Sözde maneviyatı önemserken, her şeyi maddiyata havale eden bezirganlık kültürüne karşı.
Eğer insansanız, eğer halksanız, eğer vicdanınız, yüreğiniz, hayata sevginiz, insanlığa bir bağınız, hakiki cumhuriyet ile hakiki demokrasiye ve ille de adalete inancınız varsa... "Darbe" bir değil ki. Ama silahlı ama külahlı, ama harp gemisiyle ama eş dost, sülale gemisiyle, ama tankla ama dozerle. Birini seven, ötekinin dikenine de muhatap oluyor zaten! Delen deldiğiyle, diken diktiğiyle kalıyor!
|