| |
28 Şubat ya olmadı ya da medya bunun farkında olmadı...
Geçenlerde bir akşam arkadaşlarla Boğaz'daki bir balık lokantasındaydık. İlerideki bir masada ya nişanlı ya da aşık oldukları hissedilen genç bir çift oturuyordu. O lokantada iki saate yakın kaldık. O iki saat boyunca bu çift birbirleri ile hiç konuşmadılar. Kız da erkek de, sürekli cep telefonları kulaklarında, birileri ile konuştular. Arada bir de telefonları ile birilerine mesajlar yazıp gönderdiler. Ama bu sırada birbirlerine sevgi dolu gözlerle bakıyorlardı. Bu sahne orta yaş sınırlarını zorlayan bizlerin dikkatini çekmişti. Bizim masada bu duruma ilişkin çeşitli yorumlar yapılıyor, "Cep telefonu yokken insanlar ne yapıyordu" benzeri sorulara cevaplar aranıyordu. Ben bu çiftin cep telefonlarından başkaları ile değil birbirleri ile konuşmaları ihtimalini gündeme getirdim. Dedim ki, - İki kişi karşılıklı yüz yüze konuştukları zaman, taraflardan biri sadece dinlemek durumundadır. Genellikle diyalog adı verilen durumlar aslında monologdur. Sözü alan karşısındakine pek konuşma fırsatı vermez. Ama telefonda karşıdaki kişinin hala hatta olduğunu anlayabilmek için arada bir ona da söz verilir. Telefon mesajlarında ise, mesaja verilen cevapla, onun karşıdaki kişiye ulaştığını anlarsınız.
FARKLI GERÇEKLER Tabii benim yorumum birbirleriyle konuşmak yerine cep telefonlarına konuşmayı tercih eden çiftin durumuna ilişkin bir fanteziydi. Ama aslında günümüz Türkiye'sine ilişkin bir eleştiriyi de seslendirmek istemiştim. Gerçekten de diyalogların buharlaştığı ve her konuşanın sadece "Kendi gerçeği" ni seslendirdiği bir ortamda yaşamaya başladık. Bu ortamda herkes, tarihi kendine göre şekillendiriyor, en somut durumları bile gerçek ötesi anlatımlara konu edebiliyor. Bu gerçek ötesi anlatımlara örnek verirsek. Mesela şu anda SABAH ve atv'ye TMSF'nin el koyması, basit bir ticari anlaşmazlığın sonucu. Bu el koymaya dayanan süreç Dinç Bilgin'le Turgay Ciner'in bir anlaşma yapmaları ile başlamış. TMSF bu medya grubunu Ciner'e sattıktan sonra, Ciner-Bilgin anlaşması ortaya çıkınca satış iptal edilmiş ve gruba el konulmuş. Bu konuya dönük monologların taraflarından bazıları, bu sürecin "28 Şubat" ta başladığını görmezden geliyor. Rakip medya gruplarının 28 Şubat döneminde nasıl kartel oluşturduklarını, "Andıç" ların nasıl incelenmeden yayınlandığını, ortak manşetleri, medya sermayesine nasıl bankaların verildiğini yok sayıyorlar. 28 Şubat sürecinin uygulamaları Bilgin ailesini trajik serüvenlere sürüklemedi mi? Bu süreç sonunda SABAH'a önce farklı sermayeler, sonra da TMSF sahip olmadı mı? "Vatan" gazetesi bu süreç sonunda çıkmadı mı?
FARKLI MEDYALAR Bu gerçekleri hatırladığınız zaman, cep telefonunun önemini anlıyorsunuz. Çünkü orada bir tarafın monologuna karşı siz de kendi gerçeğinizi seslendirebiliyorsunuz. Radyo, televizyon, gazete gibi medyalar tek yönlüdür. Yayıncılar size mesajlarını iletir. Sizler de izler veya okursunuz. Buna karşı cep telefonu ve internet, çift yönlü medyalardır. Size iletilene karşı siz de görüşlerinizi veya kendi mesajınızı anında karşı tarafa yazılı, sözlü veya görüntülü olarak gönderirsiniz. Şu anda SABAH'ın içinde bulunduğu "Geçiş dönemi" ni kına yakarak kutlayan monologcuları dinlerseniz, bizim gazetenin serüveninin, 2002 yılında Ciner'le Bilgin'in bir ortaklık anlaşması imzalaması sonunda başladığını düşünebilirsiniz. Bu tabloda monologcular, Etibank'a da TMSF'nin el koyduğunu, SABAH'ın "Etibank yüzünden" TMSF'nin yetki alanına girdiğini, Etibank yönetiminde olanlardan bazılarının cezalandırılıp bazılarının ödüllendirildiğini falan hiç sorgulamaz.
ETİBANK SKANDALI Açıkçası SABAH çalışanları, bu süreçteki baş aktörlerin pasta paylaşmalarına taraf olmadı. Nitekim SABAH'a son defasındaki el koyma gerçekleşinceye kadar da, biz çalışanların bütün bu durumlardan bilgisi yoktu. Ama şimdi bazı gazetelerdeki yayınlardan anlaşılıyor ki, SABAH'ı ve Bilgin ailesini kamu hukukunun konusu haline getirenlerden bazıları, son olayın da katkıcı tarafları arasında. Sanki onlar da "Etibank Skandalı" nın aktif tarafları olmamışlar, Bilgin medyasının felakete sürüklenmesinde başrol oynamamışlar gibi, biz SABAH çalışanlarının yaşadığı tatsız duruma "Dahilden gazel" okumayı deniyorlar. SABAH'ı bir ağaç gibi düşünürseniz bu gazetenin ruhunun şimdi balta rolü oynamaya yeltenenlere "Sapın benden, beni bu kahrediyor" dediğini duyabilirsiniz. Dünün monologunda "Andıç" vardı. Bugün ise SABAH'ı andıçların yörüngesine oturtan monologcular "28 Şubat yoktu" diyorlar. Hep Nurullah Ataç'ı hatırlıyorum. "Arlanmazlara kızmam ama mütecaviz arlanmazlara da hiç dayanamam" derdi.
|