Diyojen demişti ki!
"İktidar gölgesinde gazetecilik" in, güneşte yanmaktan, kan ter içinde kalmaktan koruyacağını, ne bileyim, serin tutacağını düşünen hep olmuştur. Ben kafayı üşüttüreceğini, gazeteciliği donduracağını, gazeteciyi, haberi, yorumu, halkın bilgi alma hakkını ve hakikati, hatta bir gün bizatihi iktidarı da rehin alacağını düşünenlerdenim. "Dün, bugün, yarın ve daima."
"İktidar" gölgesinin ne biçimde, hangi mevsim veya günün hangi saatinde düştüğü özü değiştirmez. Doğrudan, içeriden, damardan gölge de olabilir... Özel mülkiyet ve sözde hür gazetecilik; aklını, fikrini, emeğini, gazetecileri, haberi, eleştiriyi, vicdanı menfaat yahut korku yüzünden "rehine" verdiğinde de. Daimi gölge olmasıyla, her gün duruma, konuya, koşullara göre uzayıp kısalan, daralıp genişleyen gölge olması nicelik açısından farklıdır da... Özü aynıdır.
Türkiye yayıncılık geleneği, uhdelerindeki "kamusal sorumluluk" u (TRT), iktidar veya güç borazanlığı kılan siyaseti de... Özel elde görünse de, "kamusal sorumluluk" olan özgür gazeteciliği siyasi, askeri, iktisadi iktidarlara peşkeş çekenleri de barındırdı. Baskıya direnen, sorumluluk, hak ve özgürlüğe, mesleğine titizlenen de oldu elbette... Siyasi, askeri, iktisadi baskıya boynunu uzatan, kolayca eğen de... Basanın bastıra bastıra boyun eğdirdiği, un ufak ettiği de.
Ne var ki; gazeteciliğin özünü, esasını, hakikat arayışını ve bizzat hakikati gömmek için açılan her çukur; siyasi, iktisadi, demokratik mezardır aynı zamanda. Kısa vadede gömdüğünüz hakikat, tabi kıldığınız vicdan özgürlüğü ve meslek haysiyeti, o mezardan bir vadede çıkıp yakaya yapışacak "hortlaklar" a dönüşür. İster mülkiyet sahibi, ister "Mülk" ün o günkü sahipleri açsın; halkın ve demokrasinin de iteklendiği o çukurdan, hakikatler "Zombi" gibi sökün eder.
12 Eylül darbesinin kafa attığı, elini ve belini büktüğü gazeteciliğin; onurunu, gururunu, dik duruşunu, kamusal sorumluluğunu kazanma imkanı doğmuştu. Ne ki, özellikle son 15 yıl, bizzat medya patronlarının, yöneticilerinin, kendileri azmanlaşırken, gazeteciliği ve gazeteciyi alçaltmalarına yataklık etti. Büyümek uğruna küçüldüler, küçülttüler. İktidar olmak uğruna her cins iktidara rehin verdiler. Memlekette kudret, kuvvet ve servet olarak devleşmek uğruna, en önemli, en keyifli, en sorumlu, en itibara ve özgürlüğe muhtaç işlerden birini cüceleştirdiler. Borsada, piyasada hisselerin, değerlerin şişmesi uğruna, çok şeyi değersizleştirdiler. İhtiras uğruna her şeyi mubah görerek özü çürüttüler. İktidar teslim almaya soyunurken esir düştüler. Ötekini boğmak isteyen de boyunduruk taktı, sehpaya çıktı; yalanla denize düşen yılana sarıldı.
Bir hesap özeti: Ülkede ilk gazetelerden beri, yazı, söz, kalemle iç içe bir aileden, 27 yıllık gazeteciyim. Dipsiz Kuyu 12 yıldır üç gazetede, her koşula rağmen, hakaretten, haksızlıktan kaçmaya çalışarak, yığınla yakıcı konudan kaçınmayarak özgürce yazıldı. Müdahale edilmedi ama kovulduğum da oldu. Sabah'ta üç yılı aşkın süredir özgür yazıyorum. O güvence yine veriliyor; bakalım! Bir ara başka gazeteleri öldürmek isterken bir gün kendisi öleyazan Sabah'ın dirilişine tanık oldum. Bir ara boğulmak istenmişken bir gün cellatlığa soyunanların, kartelden tekele sıçrama arzularının bu gazetenin dirilişiyle yarım kalışına da. Mazlumların zalim, mağrurların mağdur oluşuna da. Sonunda "iktidar gölgesi" her şeye uzandı. Kimsenin, hele biz gazetecilerin, bir ötekinin başına gelene sevinecek hali de, yüzü de yok. İki büyük grup başta, medyanın bu hali ülkenin utancıdır. Hepimizin utancıdır. İktidarların da! Sinoplu Diyojen Büyük İskender'e ne demişti!
|