| |
Gazeteler haber de yapar haber de olur...
Dünyada gazeteler haber yapar. Bizde ise gazeteler haber olur. Sabah'ın zorunlu bir hukuki süreç boyunca "Geçici" olarak TMSF yönetimine geçmesi bu şekilde haber oldu. Yarım yüzyıla yaklaşmaya başlayan gazetecilik yaşamımda çok sık gördüğüm durumlardan biri olduğu için, bu olay beni şaşırtmadı. 12 Mart askeri müdahalesi ertesindeki "Balyoz Harekâtı" nın ertesi sabah Cumhuriyet'e geldiğimde, gazeteyi sahip ve başyazar olarak yöneten Nadir Nadi'yi, odasında yalnız buldum. "Annem ve kardeşlerim beni devirdiler" dedi. Gerçekten aşağı kattaki idare müdürü odasında Nazime Nadi, kızları ve damatları ile oturuyordu. Yönetime el koymuşlardı. Milliyet'te yazılarım yayınlanmaya başladığında Abdi İpekçi genel yayın yönetmeniydi ve Ercüment Karacan gazetenin sahibiydi. Bir akşam Kıyı lokantasında Ercüment Karacan Milliyet'i Aydın Doğan'a devrettiğini yazarlara açıklayınca, Namık Sevik "Bizi Kunta Kinte gibi sattın" diye tepki koymuştu.
DEĞİŞİM RÜZGÂRLARI Ben Günaydın'da yazarken, gazetenin sahibi Haldun Simavi'ydi. Sonra bu gazete Asil Nadir'in oldu. Bir süre genel yayın yönetmenliğini ve başyazarlığını yaptığım Güneş, Ömer ÇavuşoğluAhmet Kozanoğlu tarafından çıkartıldı. Derken Mehmet Ali Yılmaz'ın, arkasından Asil Nadir'in oldu. Şimdi galiba Karamehmet Grubu'nda. O dönemlerde bir ara Asil Nadir bana birlikte çalışmayı teklif etmişti. Uzun uzun konuştuk. "Sizinle ne kolay diyalog kurabiliyorum. Günaydın'dakiler beni anlamıyor" demişti. Kendisine, kullandığı dilin yüzde 50'sinin İngilizce kelimelerden oluşması nedeniyle böyle olduğunu söyleyince de, şaşırıp, gülmüştü. Bu tür serüvenleri Sabah'ta da yaşadım. İlk kez 1993'te Sabah'ta yazmaya başladığımda, Dinç Bilgin gazetenin sahibiydi. Star televizyonunda yoruma başlayınca yazılarım kesildi. Hürriyet'e geçtim. Hürriyet'in sahibi de o zaman Erol Simavi'ydi. Sonra yeniden Sabah'a döndüm ve 28 Şubat postmodern darbesinde yazılarım kesilene kadar çalıştım. Sonra Sabah'ın Etibank'la özdeşleşmesi sürecinde, Dinç Bilgin'in ceketini alıp gazeteden çıkmasını, ceketi ile geri dönmesini, Sabah sermayesinde Mehmet Emin Karamehmet'in, Murat Vargı'nın, Turgay Ciner'in, Aydın Doğan'ın dönem dönem ağırlık kazanmalarını uzaktan izledim. Bu arada Korkmaz Yiğit'in Milliyet'e giriş ve çıkışını da uzaktan izledim.
SABAH'IN TIRMANIŞI Bu sürecin başında Akşam'dan bana teklif gelmişti. Akşam'ın sahibi Mehmet Ali Ilıcak'tı. Şimdi bu gazete Karamehmet'in. Bana " Neden bu kadar çok gazete değiştirdin " diye soranlara, " Benim gazete değiştirmemden daha çok gazeteler sahip değiştirdi " derim hep. Son kez bundan 5 yıl önce Sabah'a dönmem için bana teklif geldiğinde Turgay Ciner gazetenin sahibiydi. Ama gazetede Dinç Bilgin de vardı. Geçen sürede Sabah'ı el birliği ile yeniden zirvelere taşıdık. Bu arada TMSF ile yapılan anlaşma sonucu Sabah tamamen Turgay Ciner'in oldu ve Dinç Bilgin gazeteden ayrıldı. Ama TMSF'nin pazar günkü açıklamasına göre Ciner ile Bilgin arasında 2002 tarihli bir ortaklık anlaşması varmış. Bu nedenle TMSF gazetenin yönetimine el koymuş. Bu durumda doğal olarak hukuki bir süreç başlayacak. Sabah'taki Ciner hisseleri yine var. Ama Bilgin ile yapılan anlaşma TMSF'ye dönük borçlar açısından incelenmek durumundaymış. Şunu söyleyebilirim bu noktada. Eğer Sabah'ın bu dönemde rekabet ortamından çekildiğini düşünenler varsa yanılıyorlar. Sabah'ı 28 Şubat döneminde düştüğü çukurdan çıkartıp bugünkü zirvelere taşıyan kadrolar hala yerlerinde. Sabah'ta mali yönetim TMSF bürokratlarında ama yazı işleri gazetecilerde. Gazete sermayesine dönük durumun belirlenmesi sürecinde bu böyle olacak. Olaya tanık olduğumda oğlum Cemil Barlas'ın internet sitesi Haberx.Com'da yazdıklarımı tekrarlayabilirim burada.
28 ŞUBAT GİBİ Mİ? Pazar günü, TMSF'nin, Sabah ve ATV'de bulunduğu ileri sürülen Dinç Bilgin hisselerinin varlığı iddiasına dayalı olarak bu yayın organlarının yönetimine el koyması, medyayı sanki bir zaman tüneline sokup, 28 Şubat'ın hemen sonrası günlere dönülmüş izlenimi yaratabilir. Oysa bu durum tabii ki geçici bir süreci ifade ediyor. Dinç Bilgin'in TMSF'ye verdiği söylenen 2002 tarihli bir anlaşma metninin, bu yayın grubunun bugünkü mülkiyet durumunu ne ölçüde etkileyeceğine yargı karar verecek. Ama sonuç ne olursa olsun Sabah, ATV ve bağlı yayınların Bilgin ailesine geri dönmesi hukuken mümkün değil. Ayrıca bu yargı ve hukuki belirleme sürecinde Sabah'ın yayınlarının da, kadrosunun da aynen korunacağı, Sabah'ın yayın politikasının ve yazı işlerinin özerkliğinin gözetileceği, yazı işlerine TMSF yetkilileri tarafından bildirildi. Yani amaçlanan Sabah ve ATV'nin çökertilmesi ise, bu pek mümkün değil. Bu ortamda önemli bir medya grubunun etkisiz kılınması herhalde siyasi ve idari mantığa sığmazdı. Burada şiddetle hatırlanması gereken gerçek, 28 Şubat üzerinden bunca yıl geçmiş olmasına rağmen, o dönemdeki uygulamaların hala medyaya ne tür kötü yansımalar getirdiğidir. "Durumdan vazife çıkartanlar" ın atadıkları siyasetçiler, Türkiye'de medyayı içinden çıkılması hala uğraş konusu olan krizlere ve kararsızlıklara sürüklemişlerdir.
|