Yaz değil, meğer Prof. bitmişti...
Hilmi Yavuz dostum geçen haftaki yazısında benim şiirlerimle ilgili bir yazıdan söz ediyordu. Prof. Dr. Mehmet Kaplan'ın 1973'te Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı tarafından yayımlanmış Cumhuriyet Devri Türk Şiiri kitabı üstüne düşüncelerini dile getiriyor, Düello ve Yazın Bittiği şiirlerimin "ideolojik okuma" yla ele alındığını söylüyordu. Kimi okurlarım bu konuda biraz daha ayrıntılı bilgi istediler benden.
Bir tarihçi, Kristof Kolomb'u anlatırken, "İspanya Kralı, Kolomb'u çok severdi. Onu saray entrikalarının dışında tutmak için denize gönderdi," diyebilir. Bunu ciddiye alırsınız, almazsınız. O sizin bileceğiniz iş. Ama bu bir yorumdur. Bir başkası, "Kolomb, Antalya Altın Portakal Seçiciler Kurulu'nda üyeydi. Atilla Dorsay, Woody Allen'ın New York Üçlemesi 'nden söz edince, 'Yahu, gidip şu Amerika'yı bir göreyim,' dedi. İspanya'ya döner dönmez Yeni Dünya'ya doğru yola çıktı" da diyebilir. Bu, yorum olmaz. Olsa olsa zırva olur.
Yoruma her zaman saygı duydum. Kafamda soru işaretleri uyandıran yorumları tartıştım. Beni eleştirenleri ciddiye aldım. Prof. Mehmet Kaplan, Düello şiirimden yola çıkarak benim için uzun bir yazı yazmıştı. Cumhuriyet Devri Türk Şiiri kitabında yer alan yazı elbette ilgimi uyandıracaktı. Yalnız sağ kesimin değil, aydınların büyük çoğunluğunun, düşüncelerine katılmasa bile, ciddiye aldığı, "bilim adamı" sıfatına saygı duyduğu bir eleştirmendi Prof. Kaplan. Okumaya başladım. Okudukça, "Ne yapalım, Kaplan da böyle düşünüyor," diyordum. Derken, Yazın Bittiği şiirimin "açıklama" sına geldi sıra. " Gökyüzünü görünce gecenin devi Çıkarıp şapkasından yıldızlar saçar " dizelerim üstüne şunlar yazılmıştı: "Şiirin son mısralarında geçen 'dev' ve 'cüce' kelimeleri arasındaki kontrastla bu kelimelerin kullanılış tarzı dikkati çekicidir... 'Gecenin devi gökyüzünü görünce' şapkasını çıkarır, 'şapkasından yıldızlar dökülür'. Burada bir fikri gizlemek için sembolik bir ifadeye başvurulmuştur. Öyle sanıyorum ki, burada bahis konusu olan 'gecenin devi' kelimesi ile kastolunan DevGenç'tir. Cüceler ise onları küçümseyen insanlardır... Bu nevi şiirleri tahlil ederken, adeta suçluları ihbar ve teşhir eden bir insanın durumuna düşmek endişesi taşıdığımı itiraf edeyim. Metinleri anlamaya çalışırken bir zorlama yapmadığımı sanıyorum... Bir milliyetçi olarak Türkiye'yi bölmek isteyen anarşist ile komünistleri, bir insan olarak kan dökmeyi yüceltenleri tenkit hakkımdır. Fakat burada benim vazifem, metinleri doğru olarak tahlil etmektir. Tahlil esnasında bu nevi fikirlerle karşılaşır ve onları ortaya koyarsam, acaba ilmi araştırmanın dışına mı çıkmış olurum?" Kitabı kapattım. Profesörün "yorum" u yorum değildi artık. Kaplan'ın bilim adamlığı, benim için, sona ermişti. Neden mi? Nedenini Memet Fuat söylesin.
Memet Fuat'ın bu konuda 1974'te Yeni Dergi'de yayımlanan, Eleştiri Sorumluluğu kitabına da aldığı uzun yazısını hatırlıyorum. Şöyle diyordu Memet Fuat; " Yazın Bittiği şiiri 1960'tan önce yazılmış, şairin Ekim 1960'ta yayımlanmış Gök Onları Yanıltmaz adlı kitabında yer almıştır. Evet, 1960! Hangi 'gerilla savaşı' ! Ne DevGenç'i! Falcı mı Ülkü Tamer, geleceği mi okumuş 1960'ta!? Mehmet Kaplan yeni Türk şiiri karşısında yalnız bilgisiz değil, ilgisiz, sorumsuz da... (...) Ülkü Tamer diye bir şaire rastlamış. Önemli olan eldeki 'metin' dir! Silahlardan, savaşçılardan söz ettiğine göre de şair anarşisttir! Yakıştır yakıştır çözümle... Yok canım! O kadar kolay değil! Profesörsünüz, yıllardır sıra sıra öğrenciler oturuyor Üniversite'de karşınıza. Bilim ahlakı diye bir şey olduğunu herhalde duymuşsunuzdur!.. Yazın Bittiği yalnızca bir aşk şiiridir. Yanılmıyorsam, olmayan bir aşkın şiiridir. Ortaçağ dünyasından getirdiği imgelerin güzelliği adına yazılmıştır."
Hilmi'yle başladım, Hilmi'yle bitireyim: "Prof. Mehmet Kaplan gibi, gerçekten değerli eserler ortaya koymuş bir edebiyat bilgininin, bu tür bir 'okuma' ya kalkışmasını, doğrusu, anlamak mümkün değil! Ama Kaplan bir şey daha söylüyor; diyor ki: 'Son yıllarda Türk edebiyatçıları sanat ile politikayı birbirine fazla karıştırmışlardır.' Galiba asıl bu son cümleyi, Kaplan Hoca'nın 'itirafı' olarak kabul etmek gerekir."
|