| |
Üniformalar aynı olsa da onları giyenler farklıdır
Türkçe'de belirli mesleğin mensuplarının üzerlerindeki ve bu mesleğin kanıtı olan giysiye "Üniforma" deriz. Batı dillerinde ise, tek düze, tek renkli, tek sesli, birbirinin aynı, diğerlerinden farksız olan durumlara ve davranışlara da " Uniform " denilir. Giysilerin birbirleriyle aynı olmaları, onları giyenlerin de birbirlerinin düşünce ve davranış ikizi olduklarını kanıtlamaz. Geçenlerde bir İngiliz yazar, 2'nci Dünya Savaşı ertesinde ortaokul öğrencisi olarak izci (Boyscout) üniformaları giyerek ziyaret ettikleri işgal altındaki Almanya'da, Almanların kendilerini nasıl garip bir şaşkınlıkla izlediklerini anlatıyordu. İngiliz yazar Almanlardaki bu garip şaşkınlığın nedeninin, üzerlerindeki izci üniformaları olduğunu, sonradan anlamış ve şunları yazmıştı: - Bizim kısa pantolonlu, uzun çoraplı, haki renkteki izci üniformalarımız, Nazi Almanyası' nın Hitler Gençliği' nin üniformaları ile tıpatıp aynıydı. Almanlar üniformalarımıza bakıp, Nazizmi ezen ve ülkelerini işgal eden ülkelerin de Hitler Gençliği' ne benzer bir gençlik yetiştirmelerini anlayamıyorlardı. Bizi gören Almanlar, düşüncelerimizi değil sadece üniformalarımızı görüyorlardı.
İNSAN FARKI Aslında üniform görüntülerin içindeki çok seslilik, gerçekten çok zor fark edilir. Onları giyenlerin farklı geçmişlere, farklı dürtülere ve reflekslere sahip insanlar oldukları pek düşünülmez bile. Ayrıca üniform görüntüler, sade giysilerle verilmez. Örneğin resmi plakalı bir araç da "Bu bir kamu aracı" algılaması yaratır. Resmi plakalı bir aracın sürücüsü trafik kurallarını çiğneyip, trafik magandalığı yaptığı zaman, şaşırırsınız. Tıpkı üniforma gibi, o aracın resmi plakalı olmasının da, onu kullananın "İnsan" olduğunu unutturduğunu fark edersiniz sonra. Bu açıdan bakıldığında, kanunlara, kurallara, ahlaki ve evrensel üstün değerlere uymanın, giyilen üniformaya veya kullanılan araca değil, o değerlere inanan ve saygı duyan insanlara bağlı olduğunu anlarsınız. Giysileri de dış görünüşleri de birbirlerine benzemeyen sivil toplumdaki pek çok insan, "Kamu sorumluluğu" nu, üzerlerinde üniforma taşıyan pek çok kamu görevlisinden daha fazla hissetmez mi? Anayasaya, demokratik çoğulculuğa, devletin temel ilkelerine sadakat duyulması ve korunması için kamunun görevlendirdiği, maaş verdiği üniformalı kadrolara sahip kesimlerden bazılarının, anayasayı rafa kaldırmak için kendi içlerinde örgütlenmeleri sizi şaşırtmaz mı? Veya pek çok üniformalının da, sivil giysilerin içindekilerden daha özgürlükçü olduklarını görmez misiniz?
ÇİFT HUKUKLULUK Mesela toplumun üniform olmasını, tek sesliliği, ideolojik devleti ideal olarak gösteren köktenci bürokrasinin, topluma "Çift hukukluluk" u ve "Düalizm" i düzen olarak sunmasını, nasıl karşılarsınız? Örneğin kamu, "Tapu" yu bir resmi ve hukuki belge olarak topluma sunar. Tapu kaydına güvenerek bir taşınmaz alırsınız. Derken Orman İdaresi duruma müdahale eder ve "Sizin tapu belgenizdeki bilgilerle Orman İdaresi'nin tapu belgeleri aynı değildir" diye sizin taşınmazınızı elinizden alır. Yani "Mülkiyet" te bile çift hukuk vardır. Usta romancı Selim İleri dünkü Zaman'da bu üniformalar konusunu "Birörneklik" başlığı ile irdelemişti. Selim İleri, bir Demirperde ülkesinden gelen üniforma benzeri giysileri üreten bir konfeksiyon atölyesindeki üniformalı işçilerin ruhunda yarattığı baskıyı anlattıktan sonra, bugünün toplumuna dönük yakınmalarını seslendirmişti: - Gelenek miraslarını değerlendirememiş, kültürleri yozlaşmış, tarih bilinçleri sönükleşmiş; nihayet, yaşamı inceltecek sanat, estetik, yaratıcılık, kişisellik gibi olanaklara iyiden iyiye sırt çevirmiş toplumlarda da güç kazanıyor birörneklik. Televizyon kanallarında sabah programlarını seyrediyor musunuz? Özellikle bayan sunucular aynı burunla, aynı dudaklarla, aynı dişlerle, aynı makyajla, hatta aynı giysilerle külrengi yerine, pullu payetli kumaşlar, alacalar bulacalar...her sabah karşımıza çıkıyorlar. Aynı sözcükler, aynı anlatımlar.
A. MUHİP DIRANAS - En özgürlükçü geçineninden en muhafazakar geçinenine, birörneklik, usul usul sarıp sarmalıyor. Kendisi olamamış insanların çoğunluk kazandığı, birörnekliğe gönüllü bağlanıverdiği, handiyse yaşaması, bireyliği dondurulmuş bir toplum! Birbirinin gözünü oymaya hazır politikacılar, birbirine karşıt politik seçimlerde, aynı söylemlerle konuşuyor. Görsel basında, yazılı basında, her türlü kitle iletişim aracında aynı insanlar, birbirinin birörneği kişiler, yoğun ürküntü vermiyor mu? Selim İleri bu yakınmalarını Ahmet Muhip Dıranas'ın şu dizeleri ile noktalamıştı: " Aynı siyah güneş, aynı siyah, Aynı susayış, aynı koşuş, aynı... Of... hep aynı şey, aynı şey, aynı şey, Aynı, aynı, aynı, aynı, aynı... "
|