Dün, bugün, yarın, daima!
Bazen pek haksız olunmadan, sık sık sorulan yahut sualsiz başa kakılan şu: "Medya, iktidarı neden eleştiremiyor? İktidar medyayı esir aldı." Hatta, "Şimdiye kadar böylesi hiç olmamıştı" gibi bir yorumla süsleniyor. Normalde dizi dizi yazmak lazım ama, çeşitli tespitlerle yol açayım.
A) Eleştiriler haklı, çünkü: İktidarın, hak ettiği medya eleştirisine muhatap olmadığı doğru. Temel sebepleri: 1. Tek partinin gücü; 2. Gücün mümkün ve muhtemel, yer yer kanıtlanmış, kozları kullanan gözü karalığı. 3. Hakiki alternatif muhalefetin olmaması; muhalefet namına sonunda orduya yaslanılması; AKP'nin seçimde favori olması. 4. Çok güçlü sanılan medyanın, büyüdükçe, yayıldıkça, parayla fazla oynadıkça, paranın ihtirası da, krizi de, borçlar da, harçlar da hep çeşitli iktidarlarla ilişkiler, bağımlılıklar yarattıkça güçsüzleşmesi; 5. Medyanın, önceki koalisyonla da "ahlaksız ilişki" den gelmesi; alışkanlık ve sabıkalar. 6. Habercilik, takip, sorgulama, araştırma, didikleme kabiliyeti ve refleksinin, yırtıcı muhabirliğin dumura uğraması, uğratılması; gazetecilik ilkelerinin değil, başka kriterlerin gündelik habere dahi damga vurması. İktidara, orduya, iş dünyasına, reklamcıya "yakın"lığın iyi gazetecilik sayılması!
Dönemin ciddi bir farkı; büyük medyanın "ideolojik karşıt" saydığı bir iktidarı kimi yazı ve nokta atışları dışında, derin habercilikle didikleyememesi. "Kendinden hiç olmayan" a dahi; maddi, siyasi, ahlaki teslimiyet. Tabii, "kendinden olmayan" ın öteki manasında; doğurmadığı, yaratmadığı, seçimde desteklemediği, hatta kösteklediği partiye karşı hükmen mağlubiyet. Bu dönem de; çaktırmadan işinden edilen, çaktırarak brifinglenen gazeteciler ve taammüden üstüne gidilmeyen haberlerle önceki dönemlere ekleniyor. Ve dün; esasında etik ve iyi gazetecilikten ziyade, kızgın, öfkeli laflarla "muhalefet" eden 11 yıllık gözcü gazetenin kapatılmasıyla da sadede gelindi. Kimse "bağımsız, etik, mert" gazetecilikten ve vicdan, basın, ifade özgürlüğüne saygılı siyasetçilikten bahsetmesin, olur mu! "Demokrat, iş ahlaklı" TÜSİAD falan da.
B) Eleştiriler haksız, çünkü: Şimdiye kadar böylesi çok olmuştu! 1. Bu iktidardan hoşlanmayan hafızayı da gömüyor. Yakın dönemin Çillerli DYP-SHP, 28 Şubat, Yılmaz ve Ecevit koalisyonları; onlarla yatıp kalkan, manipülasyon yapan, haber, fotoğraf gizleyen, teşvik, banka, kredi, tüyo alan, açık ve gizli hortumlarla, "laik" Lale devirleriyle başı dönen medya, devrin hala "itibarlı" geçinen yönetimleri, yazarları; kimlerin neden kovulduğu, nasıl susturulduğu unutuluyor. 2. İktidardan hoşlanmayanların çoğu hakiki bağımsız, özgür medya aramıyor. Onlar iktidara karşı, ama başka iktidarlara, misal orduya bağımlı gazetecilikten rahatsız değil. İktidar eleştirisi isteyenlerin kimi, ordu eleştirisi istemiyor. (Tersi de doğru!) 3. Baykal' ın iktidarmedya eleştirileri de pek ilkeli değil. Çünkü, İş Bankası'ndaki iktidar ortaklığını kullanıp medya ilişkisi yürütmüş olmanın, misal İnönü aleyhinde dosya verip manşet yaptırmanın ilkeyle alakası yok. 4. Yukarıdaki 4, 5 ve 6'ncı maddeler!
Bunları uzun uzun yazmak lazım. Çünkü, saptırma ve sapıtma arşı alada. Örnekler hatırlatmak lazım. İyi bildiğim şeylerden serpiştirmek lazım. Mütevazı ölçülerde iken bağımsız kalabilen gazeteciliğin, gazetelerin; "işler" büyüdükçe nasıl rehin düştüğünün hikayelerini yazmak lazım. Bağımsız gazeteci geçinen kimilerinin; ortamı nasıl virüs ve mikropla doldurduğunu, kendileri bağışıklık, pişkinlik kazanırken mesleği nasıl çürüttüklerini anlatmak lazım. Sanırım... Anlatırım! Not: Bu yazıyı dün sabah yazıp, gazeteye saat 13.00'te ilettim. Sonradan olanlara bir bakın! Burası Türkiye başka büyük yok!
|