Böyle kadro olur mu!
Kalede Volkan tercih edilir mi hiç. Takımında oynamıyor bile. Hatalı goller yemiş, moralsiz. Oldu olacak Serdar' ı koy kaleye. Gökhan Zan sakattı zaten. Kaç maçtır Beşiktaş'ta yok. Nitekim golde müdahale bile edemedi. Ümit Özat gibi bir tecrübe takımda yok, ama daha hiç milli olmamış Antalyalı Volkan titreyen bacaklarıyla mecburen sahaya sürülüyor. Biliyoruz ki Yunanistan en çok sol kanadından atak yapıyor. Oysa defansif yönü zayıf iki sağ kanat, Sabri ile Hamit arka arkaya dizilmiş. Orası koridor. Tuncay ile Tümer aynı anda oynar mı? Malta ile tamam, ama Avrupa Şampiyonu ile cehennemde kapışıyorsun. Aurelio ön liberoda tek başına, nereye koşacağını, kime basacağını şaşırıyor. Bari Hüseyin' i koy yanına. Bir de, ileride birbirine benzeyen iki uzun forvet. Hakan zaten epeydir yoklarda. Gökhan yeni yeni kendine geliyor. Tuncay ile Tümer' i de ekle; dört forvetli çılgın bir diziliş. Zaten ligdeki futbolun kötülüğünden, dört büyüklerin aldığı sonuçlardan belliydi. Yazık!
Ne tuhaf maç yorumu ama. Çok mu yabancı geldi sanki. İlk 15 dakikanın yorumu bu değil miydi? Maç öyle bitseydi, o kadro için bunlar yazılmayacak mıydı? Futbolun ilginçliği, değişkenliği, rakibin durumu, oyun içinde teknik direktörün, futbolcuların farklılaşabilmesi, emeğin ve aklın sıçraması, bazen en iyi kadro ile takım olunamazken, bazen çok eksik bir kadronun tam takım tıkır tıkır çalışabilmesi... Hiçbiri göz önüne alınmayacak, her şeyi zaten baştan bilmiş olacaktık! Oysa kimse bu maçın böyle oynanıp öyle biteceğini filan bilmiyordu. Şimdi herkes "biliyor"!
Aslında tamamen o yüzden, o bilinemezliklerden dolayı sevilen ama çok bilmişlikle o yönü hep gizlenen futbol bu. Bazen şahane kadron taktiği uygulayamaz, rakip seni oynatmaz; bazen metazori kadron bir taktiği uygular, rakip şaşkındır; hırs, taktiği dahi aşmıştır.
Volkan: Fener kalesini kaptırmış. Servet: Fener'den yollanmış. Gökhan Zan: Takımında oynamıyor; sakat. İbrahim Üzülmez: Tam 33 yaşında. Volkan Yaman: Aslında ligin en iyi sol kanatlarından, ama kim fark etmiş ki! Sabri: Takımında daha geride oynuyor. Aurelio: Geçen yılki gibi değil diye yazılıyor. Tümer: Fener maçlarına genellikle kulübede başlıyor. Gökdeniz: Bu yıl sadece 4 gol atabilmiş. Gökhan Ünal: Sakatlıktan çıkmış, belki henüz rodajda. Hakan Şükür: 36 yaşına ulaştı. Geçen yıl şampiyon kadroda 10 golle, Ümit, Necati, İliç' in bile gerisinde. Bu yıl ancak 18 maçta 4 gol. Bir sakatlıkta defansın göbeğine Emre Aşık girecek: 34 yaşına gelmiş. Bir önceki sezon Beşiktaş'ta 9 maçı var. Geçen sezonun ilk yarısı Beşiktaş kadrosunda sıfır maç. İkinci yarı Galatasaray'da sadece 3 maç. Bu yıl 25 haftada 5 maç. Siz tek tek bu hallerine bakarak bir takım yapar, bir sonuç umar ve alabileceğinizi sanır mısınız! Bu yüzden futbol böyle. Bilmiş olmayın; çok bilemezsiniz. O an orada oynamadıkça tam hissedemezsiniz. Ayaklarınızın nerede kilitlendiğini, nerede beyninizin hırs ve zeka dolduğunu, rakibin hangi durumda çözüldüğünü bir tek sahada tam hissedebilirsiniz. Bu maçın böyle oynanacağını değil izleyenler, sahadakiler dahi tam bilemezdi ki.
Bir de şu: O kadar saldırgan, o kadar hakaret dolu, o denli şoven, ötekinin varlığına, geçmişine, kutsal gördüklerine o denli saygısız tribünler, gözü dönmüş bir kitle ne iğrenç değil mi! Mutlaka içlerinde öyle nefret dolu olmayan, tabii kazanmak isteyen ama sonunda içinden gelerek alkışlayabilen de vardır... Ama ötekiler, o nefretle dolup taşanlar, tiksindirici, değil mi? İyileşerek oynadık, oynadıkça iyileştik, oyunu sevdik, kazandık. Onlar iyi değildi, bozuldu, oynayamadı, mahkum oldu, kaybetti. Yoksa, o nasıl kadroydu öyle!
|