|
|
|
|
|
Çankaya Köşkü'ne çıkan yol Genelkurmay'dan mı geçer?
|
|
Cemal Gürsel komaya girince Ankara'da "Cumhurbaşkanlığına Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay'ı seçelim" fikri yoğunluk kazandı. Sunay önce senatör yapılacak, sonra Köşk'e çıkarılacaktı. Ancak bu yönteme "yol olur, beklenti oluşur" diye karşı çıkanlar da vardı....
O vakitler çocuktum. 1970'lerin başı olmalı. Siyasetle ilgim yoktu. Yine de Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay hakkında uydurulmuş fıkralar benim dahi kulağıma geliyordu. Birini hâlâ hatırlıyorum: Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde okuyan çok ama çok fakir bir genç vardır. Sunay'ın okulu ziyaret edeceğini öğrenince, yardım dilemeyi düşünür. Ama nasıl? Aklına şöyle bir yol gelir: Cumhurbaşkanı kampusu gezerken, öğrenci de çevredeki otları yemeye başlar. Sunay bunu görünce durup sorar: "Evladım, niye otları yiyorsun?" Öğrenci boynunu bükerek, "Açım efendim" der. "Öğrenci pason var değil mi" diye sorar Sunay. "Evet, var efendim..." "O zaman al şu 10 kuruşu... Bin otobüse, git Çankaya'ya... Bizim Köşk'ün bahçesinde bir otlar var ki ııııımmmm, çok lezzetli!" Cumhurbaşkanını büyük baş hayvan yerine koyan o fıkraları kim uyduruyordu? Bilmiyorum... Şurası kesin? Toplumun bir kesiminde Sunay, ciddiye alınmayan, dalga geçilen bir şahsiyetti. Ancak, hem seçilirken, hem de görevini yaparken, Ankara'nın siyasi ve askeri eliti bu kanıda değildi.
HEMEN HERKESİN ADAYI Dördüncü Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in döneminde de sular durulmamıştı. 27 Mayıs depreminin artçı dalgaları devam ediyordu. 22 Şubat 1962'de Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir darbe girişiminde bulundu. Ancak engellendi ve emekli edildi. 21 Mayıs 1963'te Aydemir bir hamle daha yaptı. Bu kez anlaşma olmadı, yargılandı ve Temmuz 1964'te idam edildi. Bu olaylar sırasında Genelkurmay Başkanı Org. Cevdet Sunay'dı. 27 Mayıs'a aktif olarak katılmayan ama darbe döneminde 'üstüne düşeni' yapan Sunay, önemli bir denge unsuru sayılıyordu. Kimlerin arasında? Tabii ki Adalet Partisi ile bu partiyi DP'nin devamı olarak gören subaylar arasında! 1965 yılında seçimler yapıldı. Yüzde 52.8 oy oranıyla 240 milletvekili çıkaran Adalet Partisi büyük başarı kazandı. Diğerleri: CHP 134, Millet Partisi (31), Yeni Türkiye Partisi (19), Türkiye İşçi Partisi (14), Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (11), Bağımsız (1). Hükümeti AP'nin 41 yaşındaki başkanı Süleyman Demirel kurdu. Derken Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel hastalandı ve 9 Şubat 1966'da komaya girdi. Artık görevini yapamaz durumdaydı. Onun yerine işleri AP kökenli Senato Başkanı İbrahim Şevki Atasagun yürütüyordu. Hemen yeni bir cumhurbaşkanı bulmak gerekiyordu. Sadece ordunun değil çok farklı kesimlerin adayıydı Sunay: CHP, TİP, basın... Asıl önemlisi, 240 milletvekili ve 85 senatörüyle kendi içinden bir aday çıkarabilecek durumdaki AP de onu istiyordu. Uygun atmosfer sağlandıktan sonra sıra bunun hangi teknikle yapılacağına gelmişti. Çünkü Sunay hâlâ ordunun başıydı ve 1961 Anayasası'na göre parlamento dışından bir kişi Köşk'e aday olamıyordu. Fikir kolayca bulundu: Bir senatör istifa edecek... Cumhurbaşkanlığınıvekaleten yürüten Atasagun yetkisini kullanarak Sunay'ı kontenjan senatörü yapacak... Sonra da parlamento Sunay'ı seçecekti. Öyle de oldu: Senatör Ragıp Üner telkinlere uyarak çekildi. Ama Sunay henüz hazır değildi. Evet Sunay denge adamıydı ama yetkisini ve etkisini son saniyeye kadar kullanacaktı.
BÖLÜKBAŞI KÖPÜRMÜŞTÜ Sunay ancak Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Tural'ın genelkurmay başkanlığını garantiye aldıktan sonra görevinden ayrıldı. Tabii Sunay'ın cumhurbaşkanlığına karşı olan kesimler de vardı. Mesela yıllardan beri ordu vesayetine karşı milli hakimiyeti ve müdahalesiz demokrasiyi savunan MP Başkanı Osman Bölükbaşı ile CKMP Başkanı Alparslan Türkeş bu operasyona karşı çıkıyordu: Türkeş şöyle diyordu: "Eğer bu yöntemi uygularsanız o zaman 'Köşk'ün yolu genelkurmay başkanlığından geçer' şeklinde bir izlenim oluşacaktır. Böyle bir eğilim demokrasiye uymaz." Bölükbaşı da aynı fikirdeydi: "Böyle yapılırsa alışkanlık oluşur, taht mirası geleneği oluşur." Sunay'a tam manasıyla karşı olmasalar da, AP'yi ikiyüzlü ve tutarsız bularak eleştirenler de vardı. Özetle, "Asker siyasete karışmasın, dediler... 27 Mayıs'ı yerden yere vurdular... Sunay'ı siyasete karışmıyor diye övdüler... Şimdi kalkmış 27 Mayıs'ın komutanını cumhurbaşkanı seçiyorlar..." Seçim sürecinde pürüz kalmaması için bir sorunun daha halledilmesi gerekiyordu: Komada olsa da neticede Gürsel hayattaydı. 37 doktordan oluşan bir Müşterek Sağlık Kurulu oluşturuldu. Dr. Necmi Ayanoğlu'nun başkanlığındaki kurul, Gürsel için "görevini yapamaz" raporu verdi. Bu arada Sunay kontenjan senatörü seçilerek parlamentoya katılmıştı.
LOCADAKİ GERGİN SEYİRCİLER 28 Mart 1966 günü TBMM toplandı. AP, CHP, TİP, kontenjan senatörleri, Milli Birlik Grubu (yani 'tabii senatör' haline getirilmiş olan 27 darbeci) ile bazı bağımsız adaylar, Sunay'ı cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdi. CKMP'nin adayı ise genel başkanları Alparslan Türkeş'ti. Komutanlar yine daha tam kadro Meclis locasındaki yerlerini almıştı. Locada 15 general oturuyordu. Bu komutanlar arasında yeni Genelkurmay Başkanı Cemal Tural, yeni Kara Kuvvetleri Komutanı Refik Yılmaz, Deniz Kuvvetleri Komutanı Necdet Uran vardı. Cevdet Sunay döneminde Kara Kuvvetleri Komutanı Tural ile ciddi biçimde takışan, hatta bu nedenle emrindeki uçakları teyakkuz haline getiren Hava Kuvvetleri Komutanı İrfan Tansel de oradaydı. Ayrıca Meclis koridorlarında 30 kadar general dolanıyordu. Parlamentonun, Meclis artı Senato, toplam mevcudu 637 kişiydi. Bunlardan 532'si seçime katıldı. Oylar sayılırken parlamenterler dışarıya çıktı. Locadaki komutanlar ise yerlerinden kımıldamadılar. Sonuçta Cevdet Sunay 461 oyla beşinci cumhurbaşkanı seçildi. Türkeş'e 11 oy çıkmıştı. 47 boş oy atılırken çeşitli kişilere 13 oy atılmıştı. Unutmadan: Sunay'a yer açmak için istifa eden Ragıp Üner'e ne mi oldu? Sunay vefalı davrandı ve onu kontejan senatörü olarak "atadı"!
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|