|
|
Bir yunusun gözünde ölen insanlığımız
Gazetelerin iç sayfalarında küçücük bir haberdi. İstanbul'un Samatya sahilinde sabah sporu yapmaya gelenler, kıyıda gözleri oyulmuş halde yatan bir yunus gördüler. Birileri zavallı hayvancağızın canlı canlı gözlerini oymuştu... Yunuslara karşı özel bir sevgim vardır. Bu sütunların müdavimleri daha önce yazdığım yazılardan bunu bilirler. Haberi okuyunca beynimden vurulmuşa döndüm. Yunus, insana en yakın zekâya sahip hayvanlardandır. Ayrıca duygusaldır, merhametlidir. Bazı deniz kazalarında boğulmak üzere olan insanları kurtardıkları anlatılır. Yunuslar, özel havuzlarda engelli çocukların rehabilite edilmesini sağlar. Ve en önemlisi yunus, doğanın sürekli gülümseyen yüze sahip tek varlığıdır. Bu kadar sempatik ve güzel bir varlığın diri diri gözlerini oyan insan ya da insanlar bugün ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşıyor. Buradan bu ülkenin savcılarına, emniyet mensuplarına çağrıda bulunuyorum. Bir zavallı yunusa bunu yapan, sokakta canını sıkan bir insana neler yapmaz? Bu "cani"nin aramızda dolaşmasına izin mi vereceksiniz? Ben bu ülkenin savcılarının yerinde olsam, olayla ilgili adli soruşturma başlatırım. Tanıkların ifadesine başvururum. Caninin izini sürer, yakalar, adalete teslim eder ve en ağır şekilde cezalandırılmasını sağlarım. Gençlik Parkı'nda yüzen kuğuları öldürüp, mangal yapanlarla, Caretta Caretta kaplumbağalarını kurşuna dizenlerle artık aynı sokakları paylaşmak istemiyorum. Şimdi içinizden, "Bu ülkede insanlar için bile zaman zaman işlemeyen adalet, yunuslar için mi işleyecek? Önce kapkaççıları, hırsızları yakalasınlar" dediğinizi duyar gibiyim. Evet, belki Uğur Mumcu'nun katiliyle her sabah işe giderken karşılaşıp, bilmeden selamlaşıyorsunuzdur bile... Ama hiçbir bürokratik engel, "insanlığımızı" geciktirmemeli. Yunusları kör eden canilerin, adaleti kör-topal hale getirmesine izin verilmemeli. Kim bilir, belki de insan haklarına giden ana yola çıkmak için hayvan hakları sokağından geçmemiz gerekiyordur. Bu dünyada gülümseyen yunusları da koruyamayacaksak, neden yaşıyoruz ki?
|