| |
|
|
Öldük, ölümden bir şeyler umarak..
"Akşam ne olacak" dedi Yasemin telefonda.. İş Sanat'ta Cahit Sıtkı Gecesi var, yer ayırtmışız.. İçim kan ağlıyor.. Daha saatler olmuş Orhan'ı kaybedeli.. Düşünmedim bile.. "Aynen devam edecek" dedim.. İş Sanat'a, Cahit Sıtkı'ya gideceğim.. Şov devam etmeli diye değil.. " Yazdım, milleti çağırdım. Televizyonda söyledim, 'Mutlak gelin' dedim.. Şimdi ben gitmezsem olmaz.. İki elim kanda olsa, orda olmalıyım" diye hiç değil.. Orhan'ı anmak için gideceğim.. Orhan'da ne varsa, onu yazmıştı Cahit Sıtkı.. Ölesiye sevmenin, terk edilmenin, ayrılığın, yalnızlığın, bekleyişin, imkânsız, umutsuz, hiç dönmeyeceğini bile bile beklemenin, ölümün şairiydi Cahit Sıtkı.. Orhan'ın şairiydi sanki.. O gece orda Orhan'ı dinleyeceğimi biliyordum, Şevval'den, Metin'den, Tilbe'den, Bülent'ten, Hakan'dan.. Perde açıldı.. Simgesel bir çilingir sofrası, şairi hatırlatan.. İki başta iki kadın.. Şarkı söyleyen ve şiir okuyan.. Şiirler bu iki kadına okunur.. Orhan'ı terk edip giden iki kadın mı bunlar yoksa?.. Metin ayakta.. Ya da Orhan.. "Dün güzel bir kadın geçti Kabrimin yanından
Söylesem inanmazsınız, Kalkıp verecek oldum Düşürünce mendilini; Öldüğümü unutmuşum." Bu kadar mı Orhan olur dizeler.. Ölse kibarlığından vazgeçmez Orhan.. Son İstanbul Efendisi, onu anlatacak en doğru ifade.. Gözlerimde yaş.. "Doğru karar vermişsin Hıncal" dedim içimden.. "İşte başladık.." Ardından Şevval girdi, son yıllarda alaturkayı en güzel, en duygusal okuyan kadın.. "Ölürsem yazıktır, sana kanmadan.." diye.. Hangi sevilene kandık ki, öldüğünde.. Ya da hangi sevdiğimize kanmış olacağız giderken.. Aşkın, sevginin kanması mı olur?.. Hele de Orhan için.. Metin devam ediyor.. "Böyle ferman etti Cahit Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.." Beşiktaş'tan kimse gelmedi.. Başkasının gelmesine de izin vermedi Orhan.. Kalbinin kapılarını sıkı sıkıya kapamıştı.. Bırakın ilk gençliğini yeni baştan yaşamayı.. Yaşamaya küsmüştü adeta.. Kibarlığından bizimle oyalanır, bizimle neşelenmiş gibi görünür, ilk fırsatta yalnızlığına, hüznüne koşardı.. Ve de umutsuz bekleyişine.. Tilbe onu mu anlatıyor ne.. "Neden sonra farkına varıyorsun Etrafındaki korkunç ıssızlığın Yar olsun, dost olsun, ne arıyorsun Adresi belli mi vefasızlığın.. Aşk, dostluk!.. Hepsi dökülür yapraklar Çıplak bir ağaç, durgun suda aksin. Yalnızlık dediğin hayatta başlar; Kabir boyunca devam etmek için." Yalnızlığı yazardım ara sıra.. Terk edilmişliği.. Sabahın köründe arardı Orhan, "Beni gene ağlattın sabah sabah" diye.. Yazdıklarımı en iyi anlayandı çünkü.. Ayni şeyleri yaşamışlığımızdan.. Hissederdik birbirimizi.. Yanımdaki koltuk boş.. O olacaktı.. Bu şiirleri, bu şarkıları dinlerken gözlerinden yaşlar boşanacaktı gene.. Başını öbür tarafa çevirecekti, benden gizlemek için.. Şimdi ben ona ağlıyorum, Cahit Sıtkı'dan onu dinlerken.. "N'eylersin ölüm herkesin başında Uyudun uyanmadın olacak Kimbilir nerde, nasıl kaç yaşında?. Bir namazlık saltanatın olacak, Taht misali o musalla taşında.." Uyudu Orhan.. Uyanmadı.. Orası tamam.. Ama şair Orhan için yanıldı.. Onun saltanatı sürecek, onu tanıyan sonuncu dost gidene dek.. O sırada Hakan başlıyor gene Orhan'ın ağzından.. "Desem ki, İnan bana sevgilim inan, Evimde şenliksin, bahçemde bahar Ve soframda eski şarap, Ben sende yaşıyorum, Sen bende hüküm sürmektesin. Bırak ben söyleyeyim güzelliğini, Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber, Günlerden sonra bir gün Şayet sesimi fark edemezsen, Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden, Bil ki ölmüşüm. Fakat yine üzülme, müsterih ol; Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini Ve neden sonra Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede Hatırla ki, mahşer günüdür Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.." Şaşmam.. Mahşer günü arayacak biliyorum.. Onu iki ayağının üstünde tek başına durabildiği güne kadar kullanıp, ihtiyacının kalmadığı gün bırakıp giden vefasız sevgiliyi mahşere kadar arayacak, biliyorum.. Ölene dek bekledi.. Çalan her kapıda, her telefon zilinde bekledi.. Bülent okuyor zaten.. "Gönül sende, göz yolda kaldı Ne postacı semtime uğrar, Ne turnalar selam getirir; Vefasız çıktın Beşiktaşlım. Katlanmaksa katlanıyorum, Kimselere belli etmeden.
Nerde olsa, yaşıyor insan; Nerde olsa, bir gün ölmek var. Sen ilk aşkım, ilk gözağrımsın; Dünyalara değişmem seni, Keyfimden uçtuğum oluyor Rüyama girdiğin geceler. Bayram sabahı bile olsa Sensiz doğan günü neyleyim!" ..Ve Bülent koyuyor noktayı gene.. Dünyanın en hareketli, en kıpır kıpır, maç seyrederken bile yerinde duramayan, çocuklara ikide bir "Allah rızası için otur Orhan Ağbi" dedirten adama.. "Kapımı çalıp durma ölüm, Açmam; Ben ölecek adam değilim.
Nasıl dururum olduğum yerde Öyle upuzun yatmış, İki elim yanıma getirilmiş, Hareketsiz, Sükuta ram olmuş; Sanki devrilmiş heykel? Ellerim ne der sonra bana? Soğumuş kalbime ne cevap veririm? Utanmaz mıyım ayaklarımdan?. Kalkmalıyım Dolaşmalıyım, Sokaklarda parklarda. El sallamalıyım Giden trenlere, Kalkan vapurlara. Bilmeliyim, Gölgelerin boyundan Saatin kaç olduğunu. Islık çalmalıyım. Türkü söylemeliyim Yol boyunca, Keyfimden, ya da hüznümden. Geçmiş günlerimi hatırlamalıyım,
Nedir ki eninde sonunda ölüm? Ayrı düşmek değil mi aşinalardan?.." Kalktık.. Bu rüya geceyi hazırlayan Atilla ve Mehmet Birkiyelerle, Serdar Yalçın da sahnede.. Alkış kıyamet.. Ünal kulağıma eğildi. "Bir entelektüel hatim indirdik, Hıncal Ağbi" dedi!..
Orhan'la paralel yaşadık, aşklarımızı.. Terkedilmişlik ve yalnızlıklarımızı.. Bir noktada ayrıldık.. O yaşama küstü, ölümde bekledi, vuslatı.. Cahit Sıtkı demiş.. "Öldük, ölümden bir şeyler umarak. Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.." Oysa ben yaşamı seçtim hep gidenlerin ardından.. Onu da Cahit Sıtkı demiş, gariptir.. "Ne doğan güne hükmüm geçer, Ne halden anlayan bulunur; Ah aklımdan ölümüm geçer; Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur. Ve gönül, Tanrısına der ki: - Pervam yok verdiğin elemden; Her mihnet kabulüm, yeter ki Gün eksilmesin penceremden!"
|