İran'a müdahale ihtimali ve PKK
Vanity Fair, Amerika'nın en ilginç aylık dergilerinden biridir. İlk bakışta magazin dergisi hissi verir ama her ay birbirinden çarpıcı siyasi haberlere, araştırmalara da yer verir. Geleneksel Hollywood kapağının olduğu ve birbirinden ünlü yıldızların, değişik mekanlarda, değişik sahneleri canlandırarak poz verdiği Mart sayısı da bu özelliği taşıyor. Bu sayıda bir solukta okuduğum iki yazı vardı. Biri Craig Unger imzasını taşıyan ve İsrail-Neocon işbirliğinin bölgeye yönelik planlarını değerlendiren inceleme makalesiydi. Diğeri ise Washington'ın 8 milyar dolarlık, dev ama bilinmeyen şirketi SAIC üzerineydi. Firmanın özel güvenlik kontratlarıyla Amerika'dan Irak'a uzanan coğrafyada kamu fonlarını nasıl sömürdüğü çarpıcı bir dille anlatılıyordu. İran'ın sürekli Amerika'nın gündeminde yer aldığı bir dönemde, Irak Savaşı öncesinden başlayarak Washington'ın bölgeye yönelik uzun vadeli planları irdeleniyordu bu makalede. Yazara göre, Neocon'ların İran'a yönelik planlarının 10 yılı aşkın bir geçmişi var. Dönemin İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, 8 Temmuz 1996'da Washington'ı ziyaret ettiğinde, ilk görüştüğü kişilerden biri, ülkemizde "Karanlıklar Prensi" olarak bilinen Richard Perle'dür. Görüşmenin ana konusu Perle ve arkadaşlarının kaleme aldığı bir çalışmadır. Çalışmanın adı "A Clean Break: A New Strategy for Securing the Realm" başlığını taşımaktadır. Yani "Temiz bir kırılma" hedefi anlatılmaktadır. Perle'ün 1996'da kaleme aldığı bu çalışmaya göre, Amerika ancak Irak, İran, Suriye ve Lübnan'la savaşarak Ortadoğu için yeni bir vizyon geliştirebilir. Neocon'lar daha sonra bu iddiayı bir adım ileri götürerek Amerika'nın bölgeyi demokratikleştirme çabası için bir adım olarak ele aldılar. Nitekim, Netanyahu bu görüşmeden iki gün sonra Amerikan Kongresi'nde yaptığı konuşmada çalışmanın başlığını aynen kullandı ve bölgenin terörist devletlerden temizlenmesi için bir dizi savaşın gerekli olacağı iddiasında bulundu. Netanyahu'nun çalışmaya önemli bir katkısı da vardı. Perle ve arkadaşları, kendilerine hedef olarak Saddam Hüseyin ve Irak'ı seçmişken Netanyahu gerçek düşmana işaret etti: İran. Gerçekten de 11 Eylül'ün hemen ardından Amerika'nın muhafazakar yayın organlarında İran'da rejim değişikliği amacını gündeme getiren yayınlar başladı. Elbette İran'da bugün Ahmedinecad gibi Neocon'ların işini kolaylaştıran bir başkanın görevde olması bu görüşleri ileri sürenlerin eline yeni bir koz vermiş oldu. Amerika, İran'da rejim değişikliği işini gerçekten de çok ciddiye aldı. Bu amaçla 1970'lerde çok sayıda Amerikan personelinin ölümüyle sonuçlanan saldırıları düzenleyen Maocu MEK örgütüyle bile ilişkiye girmekten çekinmedi. Irak'ta beklenen sonucun elde edilmemesi ve gelişmelerin İran'ın elini güçlendirmesi İsrail'in rahatsızlığını artırdı. Hatta Neocon'lar Irak'taki başarısızlığı İran'a müdahalenin gerekçesi olarak göstermeye başladı. Çünkü Şii hilali etkisinin İsrail'i ciddi biçimde tehdit ettiği gündeme geldi. Burada Türkiye açısından önemli olan nokta, Amerika'nın İran'a yönelik bir operasyonda kullanacağı muhtemel iş ortaklarının kimliğinde yatıyor. Marksist örgütlerle işbirliğinden çekinmeyen Amerikan yönetiminin İran'ın kuzeydoğusundaki Kürtlerle, yani PKK yandaşlarıyla görüştüğü iddiaları gündeme geldi. PKK bugün için elindeki gücü bölgede egemenlik iddiasındaki ülkelerin kullanımına sunmaya açık görünüyor. Kuzey Irak'taki PKK varlığı ve Amerika'nın bu konuda elinden bir şey gelmediğini söylemesi gerçeğine bu açıdan bakmakta da yarar var. Zaman zaman "magazin" basınını izlemek insanın ufkunu gerçekten açıyor.
|