Öcalan'ın delik yatağı ve nevruz
Hatırlar mısınız, geçen yıl nevruz çok sakin geçti. İstanbul'un birkaç yerinde Abdullah Öcalan pankartı açan tek tük genci saymazsanız, belki de son yirmi yılın en olaysız nevruzuydu. DTP'nin düzenlediği mitingler, beklenenin kat kat altında bir ilgi gördü. Terörle Mücadele Yüksek Kurulu'nun kararıyla, gösterilere müdahale edilmedi; kalabalık arasında gözaltına alınması istenenlerin üzerine gidilmedi. Böylece ne kan döküldü, ne de şiddetin verdiği adrenalinden beslenenler umduklarını buldu. Bu yıl ise durum çok farklı. Bu yıl güvenlik güçleri de nevruzda olay çıkacağı, şiddetin tırmanacağı endişesi içinde. Neden? Çünkü PKK, bu yılki nevruzu Abdullah Öcalan üzerine inşa ediyor . Aslı astarı olmasa da Öcalan'ın zehirlendiği söylentisi, PKK'ya sempatisi olan kesimi mobilize etti. Yıllardır DTP mitinglerine gitmeyen kesim, bu yıl "Öcalan' ı öldürüyorlar" paniğiyle kendini sokağa atabilir. Ankara, İstanbul, Mersin ve Diyarbakır'da PKK sempatizanı varoş gençliği, nevruza ayrı bir hınçla hazırlanıyor. Polis, bu yıl da geçen yıl olduğu gibi sert müdahale düşünmüyor. Ama nereye kadar? Sonunda bir yerde bir şeyler çıkma olasılığı, herkesi düşündürüyor. Aslında ayrılıkçı Kürt hareketinin Öcalan' ın kimliğine bu ölçüde kilitlenmiş olması, İmralı'daki Öcalan'ın "tek sembol" haline gelmesi, tatsız olmakla birlikte Türkiye için bazı "kolaylıklar" da içeriyor. Avrupa-Kuzey Irak ve Türkiye'deki komuta kademeleri rakip ve birbiriyle kavgalı. PKK kitlelerini Öcalan üzerinden belli ölçüde kontrol etmek mümkün. Öcalan hapiste olduğu sürece örgütün hareket alanı nispeten kısıtlı. Ayrıca Öcalan'ın hapishane koşullarındaki en ufak bir değişiklik, örgüt üzerinde devasa etkiler yaratıyor. Bu son söylediğim önemli. Nevruzda şiddetin tırmanması ve PKK'nın mayıs sonunda tek taraflı ilan ettiği ateşkesi bozması, açıkça söylenmese de ne hükümet ne de güvenlik güçlerinin istediği bir şey. Bu yüzden de güvenlik mekanizması, Öcalan'ın hapishane koşullarıyla ilgili ıvır zıvır şikayetlerinin giderilmesinin PKK yandaşı kitleleri yatıştıracağı, nevruzda tansiyonu düşüreceği görüşünde hemfikir. Öcalan'a zerre kadar güven ya da sempati duyduklarından değil,sorunlar yumağını aşmanın çok kolay olduğunu gördükleri için... Bu ıvır zıvır şikayetler, sizin benim bilmediğimiz ancak Öcalan'ın her hafta avukatlarıyla görüşmelerinde uzun uzadıya anlattığı konular. Yatağının yırtık olması, çay istediğinde yarım bardak gelmesi, rutubet, klimanın alerji yapması falan filan. İster inanın ister inanmayın, PKK lideri için yırtık yatağının yenilenmesi, neredeyse bağımsız Kürt devleti kurmak kadar önemli. Dolayısıyla PKK yandaşı kitleleri yatıştırmak isteyen güvenlik yetkilileri için, Öcalan'ın yatağını değiştirmek, avukatlarıyla düzenli görüşmesini sağlamak ufak tefek işler, hedefe yönelik kolay hamleler. Kolay ama olmuyor. Nedense sistem, bu noktaya gelince tıkanıyor, Adalet, İçişleri bakanları ve devasa güvenlik bürokrasisi içinde Öcalan'ın yatağının yenilenip yenilenmemesi ya da çayının sıcak mı soğuk mu geleceği konusu, bir türlü çözülemiyor. Öcalan zehirlendiğini mi iddia ediyor? Bu iddianın asılsız olduğu, hiçbir şey kanıtlanamayacağı ortada. Bırakın o zaman istenilen yerden, kah İstanbul kah Tanzanya'dan uzman heyeti gelsin Öcalan'ın saçlarını incelesin. Sonuçta mahkumiyet koşullarının kötü olmadığını tüm dünya görecektir. Yeter ki nevruz günü "Öcalan'ı zehirliyorlar" diye insanları sokağa dökenlerin elinden o propaganda imkanını almış olun. Tüm bunları neden söylüyorum. Son bir yıl içinde Irak'tan Türkiye'ye giren patlayıcının haddi hesabı yok. Halk desteğini ciddi anlamda kaybeden örgüt, bu ilkbaharda yeni bir terör dalgası estirmeye çalışacaktır. Amacı, taraftar bulmak. Bu ne demek? PKK güçlü değil, zayıf demek. Propagandaya ve şiddete ihtiyacı var. Bu fırsatı vermemek gerek.
|